Popüler Yayınlar

19 Mayıs 2007 Cumartesi

VARIM Adlı şiir kitabımdan seçmeler


VARIM adlı şiir kitabından
Tanrısal bir ruh var özümde/ Şiirim ben evrende

Anlıyor musun?
Sen gülüyorsun ama biliyor musun
Bak biri ağlıyor, duyuyor musun
Ölünce yoksunuz tüm zevklerden
Ama o, ölmeden yoksun. Anlıyor musun?

Spiker
Sesimi dünyaya duyuracağım derdi
Övünürdü küçükken
Gitmiş radyoya
Spiker olmuş.

ÖLÜME ÇAĞRI
Bir ölsen ölüm
Bir ölsen
Ölsen be...
Bayramımız olacak
Kırk gün kırk gece
Deliler gibi oynayıp
Dans edeceğiz
Çılgınca hora tepeceğiz.
Bir ölsen ölüm
Sevinçten öleceğiz.

ŞİİR
İlhamdan bir pas aldı
Erhan
Bir çalım bir çalım daha
Haydi kalem, haydi kalem
Yüklen kaleye
Gooll!..

DERT
Tu Allah kahretsin
Onlar uzaya gitti geldi
Ben daha
Derdimi anlatamadım.

YALANCI
Seni sevmiyorum diyorsun
Hadi kabul
O halde düşlerime
Niçin giriyorsun
Seni kırmızı mumlu mektuplarla
Davet eden mi var?

ERHAN TIĞLI

13 Mayıs 2007 Pazar

Kitap Okumak Nedir?


KİTAP OKUMAK
Kitap okumak: İyiliğe, güzelliğe uzanan, içinde binbir renk ve desen bulunan bir halı dokumak.
Kitap okumak: Kardan, kıştan kurtulmak, bahar olmak, çiçek açmak, arıya dönüşerek; çiçeklerden bal yapacak malzeme taşımak
Kitap okumak: Sanat, bilim deryasına dalmak, yılana, yalana sarılmadan yaşamak.
Kitap okumak: Düşünce ve duygularına yeni ufuklar açmak, mutluluğun gökyüzünde güvercin uçurmak.
Kitap okumak: Özlemlerine, umutlarına kanat takmak, erdem ve özveriyle tanışmak.
Kitap okumak: Yazarlardan aldığı güçle bilgisizliğin, bilinçsizliğin karanlığını delmek, acılarını unutup gülmek, aydınlık sabahlara uyanmak; kötülere, çirkinlere meydan okumak.
Kitap okumak: Sevmenin, sevilmenin, insan olmanın değerini, önemini anlamak, uygarlaşmak, gelecek güzel günlere yelken açmak.

Erhan Tığlı

Kitaplı Sözler


KİTAP OKUMAYANLARIN TÜRLÜ ÇEŞİTLİ HALLERİ


Hoca camide vaaz veriyormuş. İçeriye bir adam girmiş. “Hocam, ben eşeğimi kaybettim. Bir soruverin bakalım. Eşeğimi gören var mı?” demiş. Hoca cemaate dönmüş. İçinizde kitap okumayan, sanatla uğraşmayan biri var mı?” diye sormuş. Biri ayağa kalkmış, “Ben varım, ben, demiş. Böyle boş şeylerle vakit geçirmem. Yer, içer, keyfime bakarım.”
Hoca eşeğini kaybeden adama dönmüş, “Boşuna başka yerde arama, demiş. İşte eşeğin burada.”

Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorgu meleğinin karşısına çıkarmışlar. Sorgu meleği adama, “Sağlığında hiç sevdin sevildin mi?” diye sormuş. “Hayır” demiş adam. “Peki, kitap okudun mu, bilgi öğrenmek için dergi, ansiklopedi karıştırdın mı?” Adam bunlara da hayır deyince melek oradakilere, “Bir kanat getirin” demiş. Adam sevinçle, “Melek mi oluyorum?” diye ellerini çırpmış. “Hayır, demiş melek. Kaz oluyorsun!”

Profesör İ. Hakkı Baltacıoğlu, öğrencilerine Sultanahmet Çeşmesi’nin güzelliğinden söz ediyormuş. Biri ayağa kalkmış,”Efendim, ben o çeşmeyi inceledim ama sizin söylediğiniz güzellikleri göremedim “. Profesör ona kitap okuyup okumadığını, güzelliklere düşkün olup olmadığını sormuş. Hepsine de hayır yanıtını alınca acı acı gülmüş. “Boşuna uğraşmayalım, demiş. Ne ben sana bu çeşmenin güzelliğini anlatabilirim ne de sen anlayabilirsin.”

Severek oku, sevdiğini oku. Doğruluğu, iyiliği, güzelliği ilmek ilmek doku.
Kitap okumayan hapı yutar. Bilgisizlik bataklığına düşer, çırpındıkça daha da batar.
Kitap okursan, olamasan da bir balta sap, doğru yolu araya araya düşmezsin bitap.
Rehberin olsun kitap, yerlerde sürünmeyi bırak, okumuşlar arasında kendine bir yer kap. Tapacak bir şey bulamıyorsan, kitaba tap. Maval okuyacağına kitap oku. O zaman, maval okumakla geçirdiğin zamana yanarsın, o günleri pişmanlıkla anarsın.
Kimi “İnsan düşündüğü kadar insandır” demiş. Kimi “İnsan güldüğü kadar insandır.”
Bilinçsiz, boş boş düşünmek, gülmek neye yarar, öyleyse insan okuduğu kadar insandır.

Erhan TIĞLI

1 Mayıs 2007 Salı

AŞK Yaşlanmaz


AŞK YAŞLANMAZ

Gülerek uyanıyorum yanında
Her sabah yeniden doğarcasına
Ağrımı, sızımı unutuyorum
Aydınlık günaydınınla
Sen ilaçlarımı hazırlarken
Ben ekmeğimizi diliyorum
Neşeyle yapıyoruz kahvaltımızı
Paylaşıyoruz mutluluğu
Çayımızı yudumlarcasına...
Geçip gidiyor günler, geceler
Korkuyla, sevinçle, umutla
Bir yastıkta
Aşk yaşlanmaz;
Ben, sen değil, biz dersek.
Sevmek yürümektir sevdiğiyle
El ele, göz göze, gönül gönüle
Sevmek hiç eskimemektir
Aradan uzun yıllar geçse bile...

27 Nisan 2007 Cuma

ÇEVRE Güzele Sen de Güzelsin


ÇEVRE: DÖVSE YERİDİR BİZİ EVİRE ÇEVİRE

Çevre bize kızıyor, kızgınlığını doğal afetlerle dile getiriyor. Depremler, sel felaketleri, toprak aşınması, kuraklık, çoraklık, kirlilik birbirini izliyor. Gölleri kuruttuk, akarsuları kirlettik, denizlerin maviliği aldı başını gitti. Doğanın renklerini soldurduk, her yeri kimyasal atıklarla doldurduk. Kara bulutlar hiç eksilmedi gökyüzümüzden, benliğimizden.
Ozon tabakasında kocaman bir delik açıldı sayemizde. Bu yaptıklarımız bir çeşit delilik ama farkında değiliz hiç. Kendimizi akıllı sanıyoruz. Yarını düşünmüyor, günü gününe yaşıyoruz. Günümüzü mahvettiğimiz yetmiyor, geleceğimizi de karartıyoruz. Bu dünya bize atalarımızın emanetidir. Emanete hıyanet ediyoruz oysa hiç utanıp sıkılmadan.
Kâr hırsıyla bahçeli evleri bozuyor, yerlerine gökyüzüne hançer gibi saplanan, güneşimizi tutuklayıp doğamızı har vurup har vurup harman savuran çiçeksiz bloklar, siteler, apartmanlar dikiyoruz. Doğayı doğallığından çıkarmaktan adeta bir zevk duyuyoruz. Gün ışığını görünce dışarı çıkarak yararlanacağımıza, içeriye ışık girmesin diye pencerelerimizi kalın perdelerle örtüyoruz. Sonra hasta olunca niye hasta olduğumuza şaşırıyoruz. Atalarımızın, “Güneş girmeyen eve doktor girer”, “Ne ekersen onu biçersin”, “Rüzgâr eken fırtına biçer”, “Bakarsa bağ olur, bakmazsan dağ olur” gibi özlü sözlerine kulak vermiyoruz. Damlaya damlaya göl oluyor; O, çöp atıyor, bu kirletiyor, şu tükürüyor derken doğa, doğanın güzelliği buhar olup uçuyor. Sorunlar dağ gibi yığılıyor...
***
Çiçekler yeryüzünün yıldızı, yıldızlar gökyüzünün çiçekleridirler ama gören yok bu güzellikleri. Plazalarda, “center”larda aval aval dolaşıyoruz, yapay, sanal güzellikleri hayranlıkla seyrediyoruz. Karıncalar kadar olamıyoruz, arılar gibi bal yapamıyoruz, kelebeklerin, böceklerin güzelliklere güzellik ekleyen şirinliklerinin farkına bile varamıyoruz. Verimli topraklara fabrika kondurmayı, her tarafı filtresiz fabrika bacalarıyla donatmayı, kirli atıklarımızı akarsulara, denizlere akıtmayı marifet sanıyoruz. Kalkınıyoruz, ilerliyoruz diye burnumuz Kaf dağında, göğsümüzü gere gere dolaşıyoruz. Oysa kuşların ötüşü, rüzgârın esişi, çiçeklerin açışı kadar güzel değil sanatımız. Bilim kötüye kullanılıyor. Eski güzelliklerin gittikçe kaybolduğunu, yozlaştığını göremiyoruz. Bakar körüz çünkü, gönül aynamız kir pas içinde. Seyretmeyi seviyoruz, olup biten çirkinliklere seyirci kalıyoruz. Burnumuzun dikine gidiyoruz. Doğayı kendi çirkinliğimize benzetiyoruz. İşin kötüsü bu yozluğa, nobranlaşmaya alışıyoruz, katkıda bulunuyoruz!
***
Unutmayalım ki, çevreyi hor gören güzellikleri zor görür. Ne yaparsa yapsın, özlediği cennete kavuşamaz, tüm umutları suya düşer, kendi cehenneminde çürür. Bir gün bu güzel dünyayı bırakıp gitmek zorunda kalınca bir avuç toprak bulamaz, demire, betona gömülür, tüm çirkinliğiyle. Şiirsizliğe mahkûm olur benliği, masala döner kişiliği...
***
Kendisine ettiğimiz bunca eziyetlerden, işkencelerden sonra, çevre bizi dövse evire çevire, doğa yüzümüze tükürse yeridir.
Çevreyi kirleten, doğaya saygı göstermeyen kişi ne kadar ilerici geçinse de geridir, geri kalmış biridir. Böyleleri övüneceklerine yerinmeli, yerin dibine girmelidir.

Erhan Tığlı

14 Nisan 2007 Cumartesi

KOYUN ve OYNANAN OYUN


KOYUNLU KUZULU TAŞLAMALAR

Amerikalı bir bilim adamı, hücrelerinin yüzde on beşi insan, yüzde seksen beşi hayvan olan bir koyun üretmiş. Bu çalışma, hayvanlardan insanlara organ nakline doğru atılmış bir adım olarak görülüyormuş...
O da bir şey mi? Bizde yüzde yetmiş beşi koyun ne insanlar var. Kurtlara kuzu gibi boyun eğiyorlar.
Bir de şu var: Hayvanlardan insan naklini de çoktan gerçekleştirdik. İnanmazsanız eşek şakası yapanlara, hayvanca davranışlar gösteren magandalara bakın!

******

Sanatı sevmeyenler
Gerçeği görmeyenler
İnsanlığını yitirirler
Sonra da olurlar koyun.

***
Bu kurtlar vadisinde
Kurtlar salıverilir
Koyun kuzu bağlanır
Kurtlara yem olunca
“Kader” denilir, ağlanır...

Erhan Tığlı

DUR YOLCU! NEREYE GİDİYORSUN?

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak İSKİ’nin kazdığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Sorumsuzluğun cirit attığı yerdir
**
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün çukurlar sağında solunda
Şoför Niyaziliğe kaydolup da
Can veren gençlerin yattığı yerdir!

Erhan Tığlı
****************************