31 Mayıs 2022 Salı
24 Mayıs 2022 Salı
Manyak Olmak Bedava!
MANYAK OLMAK BEDAVA!
Çoğu kişi, doktor olmadığı halde teşhis koymaya bayılır. Sözgelişi, bir yerimiz ağrısa dudak büker, biraz düşünür, bilgiç bir tavırla, “Sende şu hastalık var” der. Demekle yetinmez, otlu önerilerde bulunur: “Sabah akşam yeşil çay iç. Kekik, keten tohumu da iyi gelir. Hele tarçını hiç ihmal etme. Günde iki bardak rezene çayı içtin miydi hiçbir şeyin kalmaz...”
Dediklerinin hepsini yapmaya kalksan için dışın rezene çayı, tarçın, kekik, keten tohumu olur; yemeğe, su içmeye vakit bulamazsın. Miden bulanır, karnın ağrır...
Canın sıkılsa, moralin bozuk olsa depresyon geçirdiğini ileri sürer. Saçma önerilerine kızıp bağırsan, “sende stres var. Adaçayı ile ıhlamur içersen rahatlar, ferahlarsın” diye akıl verir. Daha buna benzer neler derler neler...
Bu teşhis koyma hastalığı büyüklerden gençlere, hatta çocuklara sıçradı. Günümüzün moda sözcüğü “manyak”! Davranışlarını beğenmedikleri kişilere “manyak” yaftasını yapıştırıveriyorlar hemen. Hobi bile manyaklık sayılıyor. Ne yapsan manyaklıktan kurtulamıyorsun. Bence herkeste manyaklık aramak da bir çeşit manyaklık!
“Yahu sen ne manyak adamsın be! Para kazanıp köşeye dönmeye çalışacağına, beş para etmeyen yazılar, şiirler yazıp duruyorsun...”
“Kardeşim, sen manyak mısın, yoksa tipin mi öyle gösteriyor? Borç para verilir mi bu devirde? Borcunu veren enayi sayılıyor. Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç.”
“Manyağa bak! Zengin kısmete hayır dedi de, gitti bir çulsuza vardı. Neymiş, seviyormuş. Aşk üç günlüktür. Zenginlik ise ömür boyu rahatlık verir.”
“Ben sana manyak demeyeyim de kime diyeyim? Sanat karın doyurur mu? Ressamlar aç geziyor. Yazarlar da hapse tıkılıyor. Bol paralı meslek seç kendine.”
Geçenlerde bir duvar yazısı okudum. Şöyle diyordu: “Aşk bir göldür; içinde manyaklar yüzer.”
Bir süre önce de bir kabadayı, rakiplerinden birine, “Ulan! Seni mermi manyağı yaparım be!” diye medyan okuyordu...
Komşunun beş yaşında bir çocuğu var. Almanya’da doğduğu, büyüdüğü için pek Türkçe bilmiyor. Memlekete tatil geldiklerinde, oyun oynadığı çocuklardan Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Yeni bir sözcük öğrendiği zaman seviniyor.
Geçenlerse annesinin yanına gelmiş, mutlu bir gülüşle, “Bugün yeni bir sözcük öğrendim anne!” diye bağırmış.
Annesi merakla, “Ne öğrendin oğlum?” diye sormuş.
“Manyak!”
“Niye bana manyak diyorsun bakayım?”
“Ben demiyorum. Arkadaşım dedi.”
“Ne şey arkadaşın var senin öyle. Başka öğretecek söz bulamamış mı?”
“Öğretmedi, bana manyak dedi. Manyak ne demek anne?”
Anne çocuğunu üzmemek için yalan söylemiş:
“Manyak; iyi, güzel demek oğlum.”
Çocuğun hoşuna gitmiş bu manyaklık. İkide birde söylemeye başlamış:
“Yemek çok manyak olmuş anne. Eline sağlık!”
“Bugün manyak biriyle tanıştım.”
“Yeni aldığın gömlek hiç de manyak değil. Beğenmedim.”
İşin tuhafı, bu sözü eve gelen konuklara da söylemiş. Kendisiyle ilgilenip başını okşamışlar, hoşuna gitmiş bizimkinin Coşmuş:
“Bu manyaklar her zaman gelsin evimize!” demiş annesine.
***
Ancak uzman doktorların teşhis koyduktan sonra söyleyebileceği manyaklık özelliği, çoluk çocuğun diline düşerse böyle olur işte!
Söz aramızda, tıp fakültesinin yanından bile geçmemiş ve de kendi derdine derman olamadığı halde, başkalarına ilaç sunan, akıl veren doktorlar(!) pek çok. Ama toplumumuz gene de hastalıktan kurtulamıyor bir türlü. Hele politika doktorları, halkı tedavi edeceklerini, onları dertten kurtaracaklarını söyleyerek başa geçiyorlar da, hastalıkları azaltacaklarına çoğaltıyorlar büsbütün. Kendileri hastalığın ta kendisi oluyorlar, söz ve davranışlarıyla bizi hasta ediyorlar. Öldürmekten, kan dökmekten zevk alan manyak teröristlere karşı gereken önlemleri almıyorlar, lafla vakit geçiriyorlar, birkaç kınama mesajıyla görevlerini yaptıklarını sanıyorlar! Bu durumda, biz manyak olmayalım da kim olsun?
*****
7 Mayıs 2022 Cumartesi
Dostluğun şiiri
Dost vardır şemsiye olur; yağmurdan, kardan korur
Dost vardır; yağmur, kar yağdığında hemen ortadan kaybolur!
Dost vardır; işine gelirse dağları bile deler,
İşine gelmezse ipe un serer...
Kimi dostların aldanırsın havasına
Şemsiye almazsın yanına
Ama birden sarar gökyüzünü kapkara bulutlar
Islanırsın iliklerine kadar yağmurunda karında...
Ne olursa olsun gene de dara düştüğünde
Dosttur ilgi ve sevgisiyle tutan elini
Onunla anlarsın yaşamanın güzelliğini.
“Ne olur her zaman gel
Başıma taç olursun
Sen benim eski değil
Eskimeyen dostumsun”
Diyebileceğimiz kişilerin bol olması dileğiyle dost selamlar.
Erhan Tığlı
*********
4 Mayıs 2022 Çarşamba
NİSAN MAYIS AYLARI
NİSAN MAYIS AYLARI
GEVŞER GÖNÜL YAYLARI
Nisan mayıs ayları: Doludizgin koşar doğaya mutluluğun doru tayları
Nisan mayıs ayları: Coşar ırmaklar, taşar duygular, çiçeklerin kokuları
Kendilerinden geçirir bayanları bayları
Nisan mayıs ayları: Unutulur mu hiç balkonda sevgiliyle içilen
Akşam çayları
Nisan mayıs ayları: Aman bozulmasın, dikkat! Mutluluk treninin rayları
Nisan mayıs ayları: Erdemli kişilerin niye hep dert, çile oluyor payları
Nisan mayıs ayları: Ateş bacayı sarar, daha da çoğalır gönül olayları
Nisan mayıs ayları: İki gönlün bir olduğu kulübeyi şenlendirir
Harabeye çevirir aşksız meşksiz sarayları
Nisan mayıs ayları: Sıcaklığı uyuşturur kafaları, zorlaştırır kolaylıkları
Nisan mayıs ayları: Zevk meclisine kadeh eder doğada gezip dolaşanları
ERHAN Tığlı
ZAMPARA ZIMPARA
O gün içerde yalnızdım. Kapıdan ahu gibi bir turist kız girdi. Gözlerimin içine bakarak:”Zampara var mı?” diye sordu. Heyecanlandım. “Var tabii” diye göz kırptım. “Yalnız biraz bekle. Ortalık tenhalaşsın. Kahve, çay ısmarlayayım sana.”
“Olmaz!” diye itiraz etti turistik piliç. “Ben istemez çay, kahve. Ben ister zampara!”
“Kızın iştahı kabarmış. Sabredemeyecek anlaşılan. Biraz daha beklersem elden kaçırırım yavruyu. Bu vatan görevini yapacak tonla Türk erkeği bulunur. Ben de ağzımı havaya açarım” diye düşündüm, kızı kolundan tutup arka odaya götürdüm. “Gel vereyim sana zamparayı” dedim, saçlarını okşadım. Usta gelmeden işi bitirmek amacıyla hatunu soymaya çalıştım. Bir yandan da kendim soyunuyor, “Memleketine geri dönünce burayı tarif et arkadaşlarına. Onları da memnun ederim vallahi. Hadi çabuk ol güzelim” diyordum.
Tam arkasına dolanıp iki puan alıyordum ki, bağırıp çağırmaya, çığlık atmaya başladı bizimki. Önce zevkten sandım ama içeriye bekçi polis damlayınca uyandım. Meğerse zampara değil, zımpara istiyormuş matmazel. Karakolda tercüman böyle söyledi.
Gene de içimde bir ukde kaldı gazeteci bey. Kız iltifat, okşama falan bekledi benden. Dilini bilmediğim için ve de çoktandır kadınsız kaldığımdan ve de ustam geliverir diye acele ettim. Aç kurtlar gibi saldırdım üzerine. Biraz sonra mahkemem var. Bu işi turistik hizmet amacıyla yaptığımı duyunca bakalım affedecek mi beni yargıç bey?
Hele bir dışarı çıkayım. İlk işim yabancı dil öğrenmek olacak. Göstereceğim zamparalık nasıl olurmuş bütün turist kızlara.
Erhan Tığlı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)