31 Aralık 2013 Salı
26 Aralık 2013 Perşembe
25 Aralık 2013 Çarşamba
Söz Meclisten Dışarı: En İyi İlaç
Söz Meclisten Dışarı: En İyi İlaç: EN İYİ İLAÇ Aşkın gözü aç olur Birbirini sevenler Güzelliğe taç olur Aşkı sakın hor görme Dertli hasta ruhlara En iyi ilaç odur
13 Aralık 2013 Cuma
BİRMİLYONKALEM: Hem Gecemsin Hem Gündüzüm
BİRMİLYONKALEM: Hem Gecemsin Hem Gündüzüm: GECEM GÜNDÜZÜM Gidişin gecedir Gelişin gündüz Ayrılığın fırtınadır Dönüşün meltem Aşkın ecedir Dostluğun şiir... Gönlümün d...
8 Aralık 2013 Pazar
21 Kasım 2013 Perşembe
BİİZZ KİMLERİİZZ!
BİZ KİMLERİZ?
Biz kimleriz?
Zeki, çevik Türk genciyiz
Hem kuzu hem tilkiyiz
Dostlukta sevgide sonuncu
Kin ve nefrette birinciyiz!
***
Biz kimleriz?
Barışçı geçinen ama
Fener Galatasaray
Sağcı solcu, Türk Kürt
Diye kavga eden kişileriz
***
Biz kimleriz?
Dayı torpil peşindeyiz
Hem laik hem dinciyiz
Türkiye’de beyaz Türk
Avrupa’da zenciyiz!
Erhan Tığlı
*******************
Biz kimleriz?
Zeki, çevik Türk genciyiz
Hem kuzu hem tilkiyiz
Dostlukta sevgide sonuncu
Kin ve nefrette birinciyiz!
***
Biz kimleriz?
Barışçı geçinen ama
Fener Galatasaray
Sağcı solcu, Türk Kürt
Diye kavga eden kişileriz
***
Biz kimleriz?
Dayı torpil peşindeyiz
Hem laik hem dinciyiz
Türkiye’de beyaz Türk
Avrupa’da zenciyiz!
Erhan Tığlı
*******************
15 Kasım 2013 Cuma
11 Kasım 2013 Pazartesi
6 Kasım 2013 Çarşamba
30 Ekim 2013 Çarşamba
GENÇLİĞİMİN TRENLERİ
GENÇLİĞİMİN TRENLERİ
İçimden trenler geçiyor
Anılarım demleniyor kompartımanlarında
Yirmi yaşım çıkıyor karşıma birden
Gönlü her güzele sevdalı
Sevdası bahar dalı...
Ama susuyor kemanlar
Dili damağı kuruyor kanunların
Ağlıyor akordu bozuk sazlar
El sallıyor elveda dercesine
Boyu bosu edalı ilk göz ağrım
Üçüncü peron çok uzaklarda kalıyor
Solup gidiyor karanfillerim
Mutluluğa silah çekmiş laleler
Buruk bir gülüşle bakıyorlar yüzüme
Ve sevdamı donduran karlar
Toz duman ediyorlar can evimi
Kardan adamlar kesiyor yolumu
Ama gene de kurumuyor
Dalım yaprağım çiçeğim
Filizleniyorum
Umut renkli sabahlara uyanıyorum
İçimden trenler geçiyor
Anılarım demleniyor kompartımanlarında
Yirmi yaşım çıkıyor karşıma birden
Gönlü her güzele sevdalı
Sevdası bahar dalı...
Ama susuyor kemanlar
Dili damağı kuruyor kanunların
Ağlıyor akordu bozuk sazlar
El sallıyor elveda dercesine
Boyu bosu edalı ilk göz ağrım
Üçüncü peron çok uzaklarda kalıyor
Solup gidiyor karanfillerim
Mutluluğa silah çekmiş laleler
Buruk bir gülüşle bakıyorlar yüzüme
Ve sevdamı donduran karlar
Toz duman ediyorlar can evimi
Kardan adamlar kesiyor yolumu
Ama gene de kurumuyor
Dalım yaprağım çiçeğim
Filizleniyorum
Umut renkli sabahlara uyanıyorum
28 Ekim 2013 Pazartesi
20 Ekim 2013 Pazar
BIRAKSIN...
BIRAKSIN
Öyle bak öyle bak ki gözlerime
Gözlerin gözlerimde iz bıraksın.
Öyle sarıl öyle sarıl ki boynuma
Tenin tenimde iz bıraksın.
Öyle sımsıkı tut ki ellerimi
Ellerin ellerimde iz bıraksın.
Öyle sev öyle sev ki beni
Gönlüm gönlünde iz bıraksın.
Bu kadar candan sevmiyorsa
Sevgililer birbirlerini
Boşuna aldatmasın kendilerini
Tez bıraksın!
Öyle bak öyle bak ki gözlerime
Gözlerin gözlerimde iz bıraksın.
Öyle sarıl öyle sarıl ki boynuma
Tenin tenimde iz bıraksın.
Öyle sımsıkı tut ki ellerimi
Ellerin ellerimde iz bıraksın.
Öyle sev öyle sev ki beni
Gönlüm gönlünde iz bıraksın.
Bu kadar candan sevmiyorsa
Sevgililer birbirlerini
Boşuna aldatmasın kendilerini
Tez bıraksın!
Ne Vereyim Aabime?: Eşeğin acı biber ile imtihanı
Ne Vereyim Aabime?: Eşeğin acı biber ile imtihanı: 25. saniye ve sonrasına dikkat. .
11 Ekim 2013 Cuma
30 Eylül 2013 Pazartesi
6 Eylül 2013 Cuma
24 Ağustos 2013 Cumartesi
27 Temmuz 2013 Cumartesi
DİDİM...
Şu didimin yolları
çiçekli dilberinin
dövmelidir kolları
altın gibi parlıyor
sahildeki kumları
hem sevgili hem dosttur
mutluluğa uçuran
mavisiyle yeşili
sahildeki kumları
çiçekli dilberinin
dövmelidir kolları
altın gibi parlıyor
sahildeki kumları
hem sevgili hem dosttur
mutluluğa uçuran
mavisiyle yeşili
sahildeki kumları
29 Haziran 2013 Cumartesi
7 Haziran 2013 Cuma
Üç Kahkaha
Hava Yollarında yemek servisi zamanı. Hostes en öndeki adama kibarca gülümseyerek sordu:
- Yemek ister misiniz efendim?
Kendini lokantada zanneden yolcu servis masasına baktı:
- Seçeneklerim neler?
Hostes yine kibarca gülümseyerek seçenekleri sundu:
- Evet veya hayır.
*
3 üncü lük ödülü
Bir alışveriş merkezindeyiz. Yaşlı bir hanım tavuk reyonunda bir türlü istediği kadar büyük bir tavuk bulamayınca, onu izleyen reyon
görevlisine söylendi:
- Bu tavukların daha büyük olmaları mümkün değil mi?
Görevli tonton teyzeye takılmadan edemedi:
- Mümkün değil teyze, onlar ölü.
*
2 nci lik ödülü
Kamyon sürücüsü 'dikkat, alçak köprü' ikaz levhasını fark ettiğinde iş işten çoktan geçmişti. Olanca hızıyla üst köprüye bindirdi ve orada
sıkıştı kaldı. Arkasında kilometrelerce araç kuyruğu oluştuktan sonra trafik/kurtarma ekibi nihayet geldi. Kurtarıcı işine başlarken polis
de gözleri sıkışmış kamyonda, sürücüye yaklaşarak söze girmiş olmak için sordu:
- Köprüye sıkıştınız, he?
Sürücü canı burnunda homurdandı:
- Yo, köprü taşıyordum, mazotum bitti.
*
1 inci lik ödülü
Trafik kuralı ihlali yapan kimsenin çıkmadığı uzun bir nöbetin sonunda polis nihayet aşırı hız yapan bir aracı durdurdu. Sürücü camı açtı.
Ruhsat ve ehliyetini uzattı. Polis ceza makbuzunu cebinden çıkarırken keyifle gülümsedi.
- Sizi bütün gün bekledim.
Sürücü nasıl olsa cezamı öyle ya da böyle çekeceğim rahatlığıyla, iç çekerek cevap verdi.
- Anlıyorum memur bey. Elimden geldiği kadar hızlı gelmeye çalıştım ben de.
Polis, dakikalar süren gülmesi kesilmeyince adama eliyle git işareti yaptı.
- Yemek ister misiniz efendim?
Kendini lokantada zanneden yolcu servis masasına baktı:
- Seçeneklerim neler?
Hostes yine kibarca gülümseyerek seçenekleri sundu:
- Evet veya hayır.
*
3 üncü lük ödülü
Bir alışveriş merkezindeyiz. Yaşlı bir hanım tavuk reyonunda bir türlü istediği kadar büyük bir tavuk bulamayınca, onu izleyen reyon
görevlisine söylendi:
- Bu tavukların daha büyük olmaları mümkün değil mi?
Görevli tonton teyzeye takılmadan edemedi:
- Mümkün değil teyze, onlar ölü.
*
2 nci lik ödülü
Kamyon sürücüsü 'dikkat, alçak köprü' ikaz levhasını fark ettiğinde iş işten çoktan geçmişti. Olanca hızıyla üst köprüye bindirdi ve orada
sıkıştı kaldı. Arkasında kilometrelerce araç kuyruğu oluştuktan sonra trafik/kurtarma ekibi nihayet geldi. Kurtarıcı işine başlarken polis
de gözleri sıkışmış kamyonda, sürücüye yaklaşarak söze girmiş olmak için sordu:
- Köprüye sıkıştınız, he?
Sürücü canı burnunda homurdandı:
- Yo, köprü taşıyordum, mazotum bitti.
*
1 inci lik ödülü
Trafik kuralı ihlali yapan kimsenin çıkmadığı uzun bir nöbetin sonunda polis nihayet aşırı hız yapan bir aracı durdurdu. Sürücü camı açtı.
Ruhsat ve ehliyetini uzattı. Polis ceza makbuzunu cebinden çıkarırken keyifle gülümsedi.
- Sizi bütün gün bekledim.
Sürücü nasıl olsa cezamı öyle ya da böyle çekeceğim rahatlığıyla, iç çekerek cevap verdi.
- Anlıyorum memur bey. Elimden geldiği kadar hızlı gelmeye çalıştım ben de.
Polis, dakikalar süren gülmesi kesilmeyince adama eliyle git işareti yaptı.
28 Mayıs 2013 Salı
24 Mayıs 2013 Cuma
14 Mayıs 2013 Salı
26 Nisan 2013 Cuma
ŞUURSUZ ŞİİRLER...: Sen
ŞUURSUZ ŞİİRLER...: Sen: Yalnızsın. Hem de çok. Bakma ailen, dostların, arkadaşların olduğuna. Yatağa başını koyduğunda, yanında biri varsa bile yalnızsın... Ağl...
25 Nisan 2013 Perşembe
OZANLAR...
ÇİÇEKLİYOR YÜREĞİMİZİ
OZANLARIN DOST IŞIKLARI
Ozanların yediveren elleri
Dur diyor kötülüklere çirkinliklere
Ama kovanımızı yağma etmeye kalkan
Katran karası şer böcekleri
Görmezlikten geliyor balını
İğnesine takıyorlar kafalarını
Ama ne kadar tutsalar da
Dört duvar arasında
O kadar çok yayılır dört bir yana
Sesi nefesi bahar yeli
Söndüremez ışığını karanlık adamlar
Deniz feneri olur yıldızlı gözleri
Erhan Tığlı
OZANLARIN DOST IŞIKLARI
Ozanların yediveren elleri
Dur diyor kötülüklere çirkinliklere
Ama kovanımızı yağma etmeye kalkan
Katran karası şer böcekleri
Görmezlikten geliyor balını
İğnesine takıyorlar kafalarını
Ama ne kadar tutsalar da
Dört duvar arasında
O kadar çok yayılır dört bir yana
Sesi nefesi bahar yeli
Söndüremez ışığını karanlık adamlar
Deniz feneri olur yıldızlı gözleri
Erhan Tığlı
23 Nisan 2013 Salı
Çocukların Yazdıkları ve Sildikleri
ÇOCUKLARIN YAZDIKLARI VE SİLDİKLERİ
&n bsp;
Öğretmen, öğrencilerine, ellerinde sihirli bir kalem olsaydı ne yazacaklarını sordu. Yazarken niye olduğunu belirtin demeyi de ihmal etmedi. Çocuklar biraz düşündüler ve yazdıklarını okumaya başladılar. “Barış yazardım” dedi içlerinden biri, “Savaşlar sona ersin ve gençler, çocuklar ölmesin, her taraf yakılıp yıkılmasın diye.”
“Güzel” diye ellerini çırptı öğretmen. “Başka ne yazardınız?”
Öğrenciler birbiri arkasına, yazdıklarını okumaya başladılar:
“Bilgi yazardım. Okumak yazmak bilmeyen kalmasın, herkes bilgili olsun, kimse kimseyi aldatmasın, kandırmasın diye.”
“Sevgi yazardım. Herkes birbirini sevsin, kavga etmesin diye.”
“Gül yazardım. Gülelim, somurtmayalım, bahçelerimizi gülle donatalım diye.”
“Dostluk yazardım. Dostça, arkadaşça yaşayalım, birbirimize yardım edelim diye.”
“Çiçek yazardım. Çiçek dikilsin de, dünyamız güzelleşsin, insanlar çiçeklensin diye.”
....
Öğretmen onları dinleyip yazılanları beğendiğini belirttikten sonra:
“Bu şeyleri nereye yazardınız?” diye sordu.
“Nereye olacak, kâğıda yazardık” diye güldüler.
“Başka nerelere yazardınız?”
“Duvarlara yazardık.”
“Duvarları kirletirdiniz ama...”
“Hayır öğretmenim. Kirletmeden, tertemiz bir şekilde yazardık, yanına da resim yapardık, gelen geçen görsün, etkilensin diye.”
“Cep telefonunun mesaj bölümüne yazardım” diye arkadaşlarını güldürdü Ali.
“Bilgisayara yazardım” dedi Mukaddes.
“Herkesin bilgisayarı mı var, nereden görecekler o yazıyı?”
“İnternet kahveleri var akıllım.”
Öğretmen cebinden bir gazete kesiği çıkardı:
“Bakın bu konuda neler yazılmış” diye okumaya başladı.
“Kavgayı ağaçların yapraklarına yazardım, sonbahar gelsin, yapraklar kurusun diye.”
“Öfkeyi kara bir bulutun üstüne yazardım, yağmur yağsın, bulut yok olsun diye.”
“Nefreti karların üstüne yazardım, güneş açsın, karlar erisin diye.”
“Dostluk ve sevgiyi yeni doğmuş bebeklerin üstüne yazardım, ikisi birden büyüsün, dünyayı sarsın diye.”
Bu sözler öğrencilerin hoşuna gitti, alkışladılar.
Öğretmen bunun üzerine, “Siz de bu sözlerden örnek alarak bir şeyler yazın bakalım” dedi. Çocuklar tekrar kaleme kâğıda sarıldılar, yazmaya başladılar:
“Kavgayı eski bir kâğıda yazardım, çöp sanılıp ortadan kaldırılsın diye.”
“Öfkeyi bir mendile yazmak isterdim, kullanılıp atılsın diye.”
“Nefreti sahildeki kumlara yazardım, denizin dalgaları gelip yok etsin diye.”
“Sevgi ve dostluğu bir tohuma yazmak isterdim, dünyayı sarsın diye.”
“Kavgayı kömürün üstüne yazardım, kömür yanınca, kavga onunla birlikte yanıp dumanı havaya karışsın diye.”
“Kini ve düşmanlığı gecenin karanlığına yazmak isterdim, gün ışıyınca karanlıkla birlikte ortadan kalksın diye.”
“Yalanı toprağın üstüne yazardım, insanlar basınca ezilsin, bir daha olmasın diye.”
“Arkadaşlığı çınar fidanına yazmak isterdim, yıllar boyu büyüsün, dal budak salsın, canlı ve güzel kalsın diye.”
Öğretmen, verilen yanıtların hepsini de beğendi.
“Şimdi de neleri silmek istediğinizi yazın son olarak” dedi.
Öğrenciler büyük bir hevesle gene yazmaya koyuldular.
“Kötülüğü silerdim, insanları kötü şeyle yapmaktan alıkoysun diye.”
“Çirkinliği silerdim. Dünyamızı çirkinleştiren, göz zevkimizi bozan bir şey olmasın diye. Böylece kadınlar çirkinlik korkusundan kurtulurlar, estetik ameliyatı olmaya kalkmazlar ve makyaj malzemelerine, ruja para vermezlerdi. Babalarımız onlara verilen parayla bize yiyecek, içecek alırdı. Karnımız iyice doyardı.”
Mehmet böyle deyince sınıfta bir kahkaha koptu.
“Hastalıkları silerdim efendim” dedi Ayla.
“Onu silmek için kendimizi iyi korumalıyız. Temiz olmalı, sağlığımızı bozacak eylem ve davranışlardan kaçınmalıyız” diye konuştu öğretmen.
“Kıskançlığı silerdim” dedi Halim. “Kıskançlık erkeklerde ve kadınlarda sorun yaratıyor, ailelerin dağılmasına, hatta cinayetlere yol açıyor.”
Mustafa, “Tecrübe konuşuyor” diye espri yaptı.
Nuran, parayı silmek gerektiğini söyledi ve bu görüşünü şöyle açıkladı:
“Para yüzünden de cinayetler işleniyor, aileler dağılıyor. Paran olmayınca aç kalıyorsun, beğendiğin şeylere karşıdan bakmak zorunda kalıyorsun. Paranın varlığı bir dertmiş, yokluğu da yara. Para yüzünden çok şeyler geliyor başımıza.”
“Onu silip de yerine ne yazacağız?”
Kimse bir şey diyemedi...
Kerem parmak kaldırdı, öğretmen söz vermeden heyecanla konuştu:
“Çevre kirliliğini silerdim öğretmenim. Ne demişler: Çevreyi temiz tut, yeşili koru; budur bence en iyi, en güzel doğru.”
“Aferin! Çok güzel bir noktaya değindin.”
Selim aşağı kalmak istemedi:
“Sigara, içki ve buna benzer uyuşturucular, kötü alışkanlıklar da silinmeli” diye söze karıştı. “Hele sigara hem insan sağlığına hem de çevreye zarar veriyor. Bakın bu konuda şöyle bir söz aklıma geldi: Dışı ak, içi kara; sigara küçüktür ama çok kötülük eder insanlara, açar içimizde derin bir yara. İçki ve uyuşturucular yüzünden de birçok insan ölüyor.”
“Ölüm dediniz de aklıma geldi” diye konuştu Gönül. “Kim onu silerse büyük bir hayra girer. Ölüm ortadan kalkınca sevdiklerimizle bir ömür boyu mutlu yaşarız.”
“Kötülerden de kurtulamayız ama” dedi Osman.
Erhan başını salladı, acı bir gülüşle şöyle dedi:
“Ölümü ancak Allah kaldırabilir. Bizim buna gücümüz yetmez”
“Aslına bakarsanız, bu söylediklerimizin hiçbirini silmeye gücümüz yetmez” diyerek arkadaşlarını tatlı hayallerden uyandırdı Güvenç. “Ancak bazılarını büyüklerimiz silebilir.”
“Hadi öyleyse hep birlikte Tanrı’ya bir dilekçe yazalım, büyüklere akıl fikir versin, onları gaflet uykusundan uyandırsın diye” konuştu öğretmen.
Bu teklifi kabul ettiler. Düşünüp taşındıktan sonra ortaklaşa şu şiiri yazdılar:
“Tanrım!
Kocaman bir silgi ver büyüklerimize
Otursunlar da silsinler iyice
Benliğimize kazıdıkları
Yalanı kini kavgayı...
Sevgi barış dostluk yazsınlar
Bu kara, bu kötü kavramların yerine.
Dikkat etsinler bundan sonra
Okuyup yazarken...
Karalama defterine
Döndürmesinler dünyayı!”
&n bsp;
Öğretmen, öğrencilerine, ellerinde sihirli bir kalem olsaydı ne yazacaklarını sordu. Yazarken niye olduğunu belirtin demeyi de ihmal etmedi. Çocuklar biraz düşündüler ve yazdıklarını okumaya başladılar. “Barış yazardım” dedi içlerinden biri, “Savaşlar sona ersin ve gençler, çocuklar ölmesin, her taraf yakılıp yıkılmasın diye.”
“Güzel” diye ellerini çırptı öğretmen. “Başka ne yazardınız?”
Öğrenciler birbiri arkasına, yazdıklarını okumaya başladılar:
“Bilgi yazardım. Okumak yazmak bilmeyen kalmasın, herkes bilgili olsun, kimse kimseyi aldatmasın, kandırmasın diye.”
“Sevgi yazardım. Herkes birbirini sevsin, kavga etmesin diye.”
“Gül yazardım. Gülelim, somurtmayalım, bahçelerimizi gülle donatalım diye.”
“Dostluk yazardım. Dostça, arkadaşça yaşayalım, birbirimize yardım edelim diye.”
“Çiçek yazardım. Çiçek dikilsin de, dünyamız güzelleşsin, insanlar çiçeklensin diye.”
....
Öğretmen onları dinleyip yazılanları beğendiğini belirttikten sonra:
“Bu şeyleri nereye yazardınız?” diye sordu.
“Nereye olacak, kâğıda yazardık” diye güldüler.
“Başka nerelere yazardınız?”
“Duvarlara yazardık.”
“Duvarları kirletirdiniz ama...”
“Hayır öğretmenim. Kirletmeden, tertemiz bir şekilde yazardık, yanına da resim yapardık, gelen geçen görsün, etkilensin diye.”
“Cep telefonunun mesaj bölümüne yazardım” diye arkadaşlarını güldürdü Ali.
“Bilgisayara yazardım” dedi Mukaddes.
“Herkesin bilgisayarı mı var, nereden görecekler o yazıyı?”
“İnternet kahveleri var akıllım.”
Öğretmen cebinden bir gazete kesiği çıkardı:
“Bakın bu konuda neler yazılmış” diye okumaya başladı.
“Kavgayı ağaçların yapraklarına yazardım, sonbahar gelsin, yapraklar kurusun diye.”
“Öfkeyi kara bir bulutun üstüne yazardım, yağmur yağsın, bulut yok olsun diye.”
“Nefreti karların üstüne yazardım, güneş açsın, karlar erisin diye.”
“Dostluk ve sevgiyi yeni doğmuş bebeklerin üstüne yazardım, ikisi birden büyüsün, dünyayı sarsın diye.”
Bu sözler öğrencilerin hoşuna gitti, alkışladılar.
Öğretmen bunun üzerine, “Siz de bu sözlerden örnek alarak bir şeyler yazın bakalım” dedi. Çocuklar tekrar kaleme kâğıda sarıldılar, yazmaya başladılar:
“Kavgayı eski bir kâğıda yazardım, çöp sanılıp ortadan kaldırılsın diye.”
“Öfkeyi bir mendile yazmak isterdim, kullanılıp atılsın diye.”
“Nefreti sahildeki kumlara yazardım, denizin dalgaları gelip yok etsin diye.”
“Sevgi ve dostluğu bir tohuma yazmak isterdim, dünyayı sarsın diye.”
“Kavgayı kömürün üstüne yazardım, kömür yanınca, kavga onunla birlikte yanıp dumanı havaya karışsın diye.”
“Kini ve düşmanlığı gecenin karanlığına yazmak isterdim, gün ışıyınca karanlıkla birlikte ortadan kalksın diye.”
“Yalanı toprağın üstüne yazardım, insanlar basınca ezilsin, bir daha olmasın diye.”
“Arkadaşlığı çınar fidanına yazmak isterdim, yıllar boyu büyüsün, dal budak salsın, canlı ve güzel kalsın diye.”
Öğretmen, verilen yanıtların hepsini de beğendi.
“Şimdi de neleri silmek istediğinizi yazın son olarak” dedi.
Öğrenciler büyük bir hevesle gene yazmaya koyuldular.
“Kötülüğü silerdim, insanları kötü şeyle yapmaktan alıkoysun diye.”
“Çirkinliği silerdim. Dünyamızı çirkinleştiren, göz zevkimizi bozan bir şey olmasın diye. Böylece kadınlar çirkinlik korkusundan kurtulurlar, estetik ameliyatı olmaya kalkmazlar ve makyaj malzemelerine, ruja para vermezlerdi. Babalarımız onlara verilen parayla bize yiyecek, içecek alırdı. Karnımız iyice doyardı.”
Mehmet böyle deyince sınıfta bir kahkaha koptu.
“Hastalıkları silerdim efendim” dedi Ayla.
“Onu silmek için kendimizi iyi korumalıyız. Temiz olmalı, sağlığımızı bozacak eylem ve davranışlardan kaçınmalıyız” diye konuştu öğretmen.
“Kıskançlığı silerdim” dedi Halim. “Kıskançlık erkeklerde ve kadınlarda sorun yaratıyor, ailelerin dağılmasına, hatta cinayetlere yol açıyor.”
Mustafa, “Tecrübe konuşuyor” diye espri yaptı.
Nuran, parayı silmek gerektiğini söyledi ve bu görüşünü şöyle açıkladı:
“Para yüzünden de cinayetler işleniyor, aileler dağılıyor. Paran olmayınca aç kalıyorsun, beğendiğin şeylere karşıdan bakmak zorunda kalıyorsun. Paranın varlığı bir dertmiş, yokluğu da yara. Para yüzünden çok şeyler geliyor başımıza.”
“Onu silip de yerine ne yazacağız?”
Kimse bir şey diyemedi...
Kerem parmak kaldırdı, öğretmen söz vermeden heyecanla konuştu:
“Çevre kirliliğini silerdim öğretmenim. Ne demişler: Çevreyi temiz tut, yeşili koru; budur bence en iyi, en güzel doğru.”
“Aferin! Çok güzel bir noktaya değindin.”
Selim aşağı kalmak istemedi:
“Sigara, içki ve buna benzer uyuşturucular, kötü alışkanlıklar da silinmeli” diye söze karıştı. “Hele sigara hem insan sağlığına hem de çevreye zarar veriyor. Bakın bu konuda şöyle bir söz aklıma geldi: Dışı ak, içi kara; sigara küçüktür ama çok kötülük eder insanlara, açar içimizde derin bir yara. İçki ve uyuşturucular yüzünden de birçok insan ölüyor.”
“Ölüm dediniz de aklıma geldi” diye konuştu Gönül. “Kim onu silerse büyük bir hayra girer. Ölüm ortadan kalkınca sevdiklerimizle bir ömür boyu mutlu yaşarız.”
“Kötülerden de kurtulamayız ama” dedi Osman.
Erhan başını salladı, acı bir gülüşle şöyle dedi:
“Ölümü ancak Allah kaldırabilir. Bizim buna gücümüz yetmez”
“Aslına bakarsanız, bu söylediklerimizin hiçbirini silmeye gücümüz yetmez” diyerek arkadaşlarını tatlı hayallerden uyandırdı Güvenç. “Ancak bazılarını büyüklerimiz silebilir.”
“Hadi öyleyse hep birlikte Tanrı’ya bir dilekçe yazalım, büyüklere akıl fikir versin, onları gaflet uykusundan uyandırsın diye” konuştu öğretmen.
Bu teklifi kabul ettiler. Düşünüp taşındıktan sonra ortaklaşa şu şiiri yazdılar:
“Tanrım!
Kocaman bir silgi ver büyüklerimize
Otursunlar da silsinler iyice
Benliğimize kazıdıkları
Yalanı kini kavgayı...
Sevgi barış dostluk yazsınlar
Bu kara, bu kötü kavramların yerine.
Dikkat etsinler bundan sonra
Okuyup yazarken...
Karalama defterine
Döndürmesinler dünyayı!”
20 Nisan 2013 Cumartesi
Ne Vereyim Aabime?: Otel Sahibinin Karısı
Ne Vereyim Aabime?: Otel Sahibinin Karısı: Temel seyahate çıkar. Uzun süre evinden ayrı, o kent senin, bu kent benim gezer... Bir akşam küçük bir otele gelir, odasına yerleşir ve rese...
12 Nisan 2013 Cuma
İnternet Haftası başladı: Aşkınız Kutlu Olsun!
İNTERNETTİR Benim Tek Aşkım
Hiçbir şeye bağlanmadım sana bağlandığım kadar...
Sabah akşam yanımda, gece düşümdesin
Her zaman her yerde aklımda fikrimde peşimdesin
Sensin bana televizyon telefon radar...
Kimi zaman oyun oynarım türlü çeşitli
Kimi zaman bilgi edinir, şarkı dinlerim
“Taht kurmuşsun kalbimde, en güzel yerimdesin” derim
Uzaklarda değil, hem elimde gözümde hem de içimdesin
Sadece bir tık ötedesin...
Sanalsın ama en somut gerçeğimsin
Sana dokunmadan yaşamak bana haram
Sensin aşkım hayatım her şeyim!
Erhan Tığlı
Hiçbir şeye bağlanmadım sana bağlandığım kadar...
Sabah akşam yanımda, gece düşümdesin
Her zaman her yerde aklımda fikrimde peşimdesin
Sensin bana televizyon telefon radar...
Kimi zaman oyun oynarım türlü çeşitli
Kimi zaman bilgi edinir, şarkı dinlerim
“Taht kurmuşsun kalbimde, en güzel yerimdesin” derim
Uzaklarda değil, hem elimde gözümde hem de içimdesin
Sadece bir tık ötedesin...
Sanalsın ama en somut gerçeğimsin
Sana dokunmadan yaşamak bana haram
Sensin aşkım hayatım her şeyim!
Erhan Tığlı
10 Nisan 2013 Çarşamba
CANO-CA DİLE GELENLER: MUTLULUK NEDİR
CANO-CA DİLE GELENLER: MUTLULUK NEDİR: Mutluluk nedir gerçekten? Mutlu olmak,olabilmek nedir. Nasıl bir şeydir mutluluk Yenilir mi, içilir mi,giyilen bir şey midir. Elle t...
1 Nisan 2013 Pazartesi
26 Mart 2013 Salı
18 Mart 2013 Pazartesi
GÜLÜŞ...
Gülmek ruhun güneşi
Yoktur bu güneşin eşi
Erdem, özveri ışığı
Aydınlatmalı içimizi.
Yitirmemeli umudu, özlemi
İnsanlık aşığı ol her zaman
Dikkat sönmesin aman
Yıllarca yanıp duran
Sevgi, dostluk ateşi...
7 Mart 2013 Perşembe
5 Mart 2013 Salı
Edepsizsiniz!: Bar Refaeli ile tenis öğreniyoruz
Edepsizsiniz!: Bar Refaeli ile tenis öğreniyoruz: Bar Refaeli ile Jesse Heiman adlı veledin öpüşmesinden sonra bir çok edepsiz depresyona girmişti hatırlarsınız. Hala unutamadığımız o d...
Yalancı DİL!...
YABANCI DİL- YALANCI DİL
Bir duvar yazısında “Kolay iş bulmak istiyorsanız, yabancı dil öğreneceğinize yalancı dil öğrenin” deniliyor. Okullarda öğretilen(?) yabancı dile bakıyorum da bu öğretim öğrencilere ne kadar yabancı ve ne kadar yalancı diye düşünüyorum. Laf salatasını bırakalım da yabancı dil öğretimiyle ilgili birkaç gülünç olayla, fıkrayla baş başa bırakayım sizleri.
SEN KALK FİLİZ!
İngilizce öğretmeni anlattığı dersi kimsenin dinlemediğini, dinler görünenlerin de anlamadığını görünce kızdı, “Niye dinlemiyorsunuz?” diye sordu. Öğrenciler, “Dinliyoruz hocam” dediler. Öğretmen, “Şimdi anlarım ben kimin dinleyip dinlemediğini” diye mırıldanarak birden “Stendap piliz!” diye bağırdı. Kimse kıpırdamadı, birbirinin yüzüne baktılar. Bir kız ayağa kalktı, “Buyurun hocam” dedi.
Öğretmen, “Aferin! Stendap pilizin lütfen ayağa kalkın demek olduğunu bir tek sen anlamışsın koskoca sınıfta” deyip kıza on verdi ve diğer öğrencileri azarladı.
Teneffüste arkadaşları Filiz adlı kızın başına toplandılar, öğretmenin ne demek istediğini nasıl anladığını sordular. Filiz gülerek, “Aslında ben de anlamadım ama bozuntuya vermedim. Sen kalk Filiz, dediğini sandım da ondan ayağa kalktım” diye konuştu.
ÇIKIN
Öğrenciler İngilizce dersine geç kalmışlardı. İçeri girerlerken öğretmen “çıkın” dedi. Çocuklar şaşırarak dışarı çıkmaya hazırlandılar. Öğretmen nereye gittiklerini sordu.
“Çıkın dediniz ya hocam!”
Öğretmen güldü:
“Ben size çıkın demedim, çikın yani tavuk dedim. Sakın size tavuk dediğimi sanmayın ha! İşlediğimiz konuda bu sözcük geçiyordu” diye konuştu.
(Yukarıdaki fıkralar gerçektir ve bana öğrenciler tarafından anlatılmıştır.)
KAHVERENGİ KULAK!
Bu fıkraları anlattığım Ebru adlı bir komşumuz da şunları dile getirdi:
İngilizce kompozisyon yazarken friend(arkadaş) yerine fried(kızarmak) sözcüğünü kullandım ve sonsuza kadar arkadaş olarak kalacağız demek isterken sonsuza kadar kızarmış olarak kalacağız demiş oldum. Gözlerim kahverengidir diyeceğim yerde de, kulağım kahverengidir dedim. Çünkü iki sözcük de e ile başlamaktaydı...
BEN ÇANTAYIM
Öğrenciliğimde bir tatil kentine gitmiştim. Çantamı dışarıda bırakıp bir mağazaya alışveriş yapmaya girdim. Tam bu sırada oraya iki turist geldi. Çantamı satılık sanıp ellerine aldılar. Mağaza sahibine bu çantanın kaç para olduğu sordular. Telaşla yanlarına koştum, çantanın benim olduğunu anlatmaya çalıştım ama turistler gülmeye başladılar. Mağaza sahibine, “Niye gülüyor bunlar böyle?” diye baktım.
Adam, “Nasıl gülmesinler,” diye bir kahkaha attı.
“Çanta benim diyeceğin yerde, ben çantayım, dedin!”
(Bu olay sırasında lise son sınıf öğrencisiydim. Anlayın artık yabancı dil öğretiminin durumunu. Mağaza sahibi ilkokul mezunuydu ama çok pratik yaptığı için yabancı dili benden daha iyi biliyordu...)
Erhan Tığlı
*********
1 Mart 2013 Cuma
Tapusuz AŞK
AŞKIN TAPUSU VAR MI?
Çiçeklidir aşkın kapısı
Sevgi ve özveriyle örülüdür yapısı
Çıkmaz yıllarca içimize sinen
O güzel kokusu
Temelli gitse bile
Tortusu kalır geride
Herkes kiracıdır
Yoktur kimsede tapusu...
&&&&***&&&&
28 Şubat 2013 Perşembe
bi yazıp çıkıcam zaten: Özlem'im ;Eskiden atlıkarıncalar vardı ; lunapark...
bi yazıp çıkıcam zaten: Özlem'im ;
Eskiden atlıkarıncalar vardı ; lunapark...: Özlem'im ; Eskiden atlıkarıncalar vardı ; lunapark zamanı gelince bindiğimiz. Bir gazoz almalık paramızla , evden kaçıp gittiğimiz açık...
Eskiden atlıkarıncalar vardı ; lunapark...: Özlem'im ; Eskiden atlıkarıncalar vardı ; lunapark zamanı gelince bindiğimiz. Bir gazoz almalık paramızla , evden kaçıp gittiğimiz açık...
27 Şubat 2013 Çarşamba
26 Şubat 2013 Salı
Söz Meclisten Dışarı: BERCESTE 39
Söz Meclisten Dışarı: BERCESTE 39: YALANIN MUMU Yalan atıyla giderken, doğru sözler yürüse de Er geç temize çıkarır, önce biraz sürüse de Yalanın mumu sönerken, yatsıy...
23 Şubat 2013 Cumartesi
Gülünüz...
Hiç solmasın erdem ve özverinin
gönlünüze diktiği yediveren gülü
Konsun gülünüze sabah akşam
mutluluk kelebeği, aşk bülbülü
sevmek sevilmek olsun
güzel duygularınızın ödülü
***%%%%%%%****%%&&&&&&****
11 Şubat 2013 Pazartesi
Me meee...
HAYATI UZATAN MEME...
Vatan gazetesinin arka sayfasında “Bu Resim Hayatınızı Uzatıyor” başlığıyla memelerinin üçte ikisi meydanda bir dilber göze çarpıyor. Yanında da şu bilgiler var: “Almanya’da yapılan bir araştırma sağlıklı göğüslere bakmanın erkeklerin yaşamını uzattığını ortaya çıkardı. 500 gönüllü üzerinde yapılan araştırmalarda göğüslere bakan erkeklerin ömrü beş yıl uzuyor. Her gün on dakika boyunca güzel göğüslere bakmak 30 dakikalık aerobiğe eşit ve cinsel isteği arttırıp kan dolaşımını hızlandırıyor. Böylece kalp krizi riski de yarı yarıya iniyor. İngiliz model Kelly Brooks geçen yıl dünyanın en güzel göğüslü kadını seçilmişti.”
Ömrüm uzasın diye(Başka bir niyetle değil ha!) bir daha bakıyorum dilberin fotoğrafına ve aklıma yazıdaki “göğüsler” sözcüğü takılıyor. Göğüs memelerin bulunduğu yerin adıdır. “Göğüsler” demek yanlış ama meme sözcüğü müstehcen, basit geliyor olmalı ki çoğu kişi böyle diyor. Meme yerine sine, koyun diyenler de var... Dede Korkut emcik sözcüğünü kullanıyor. Meme demek ayıp sayılıyor! Divan edebiyatında “pistan” deniliyor.
Oysa dilimizde “kulak memesi, basur memesi, meme yapmak, bebeği memeden kesmek, meme kanseri, meme büyütmek, meme küçültmek, memeli hayvanlar gibi” memeli sözcük ve deyimler pek çok. Biyolojide insanlar memeli hayvanlar sınıfına giriyorlar...
Şair ve yazarlarımız da eserlerinde memelere yer vermişlerdir.
Ahmet Altan, “Vatanı bir kadın memesine satarım” diyor...
Cahit Külebi “Süt” adlı şiirinde şöyle yazıyor:
“Memelerinde domur domur
Kaynayan sütü gördüm,
Gül yaprağı üstünde
Yağmur damlaları gibiydi.”
Mahmut Turgut, memeleri buğdaya benzetiyor:
“Bir avuç buğday olur memelerin avucumda
Öylesine sıcak, öylesine dolgun.”
Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde; “Yorgan, Allahsıza kadar sığınak/Teselli pınarı, sabır memesi” diyor. Ahmet Oktay, “Hadi uçsun memelerindeki güvercinler/Hadi cennet ülkeni sun” diye yazıyor. Ali Yüce sevgilisine şöyle sesleniyor:
“Bu gece sen uyurken
Uyandı memelerin
Senin koynundan çıkıp
Şiirimin koynuna girdi
Orda kaldı memelerin”
Şemsi Belli, “Aşkın sıcak memesinden/Dert ve hasret emdi gönlüm” diyerek memeyi kişiselleştiriyor. Fuat Hulusi Demirelli, memelerin örtülüp saklanmasını istemiyor:
“Çiçekler yaşar mı havasız susuz
Neden böyle dursun memeler mahpus?”
Âşık Duran şu ilginç benzetmeyi yapıyor:
Gül memenin ara yeri
Hacca giden yola benzer”
Karacaoğlan meme sözcüğünü hiç çekinmeden kullanır:
“Emsem de doyulmaz yavrum tadına
Karışmış kaymağa bal memelerin
...
Açılmış goncadır gül memelerin
...
Kız senin göğsüne süngüm dayarım
Dayarım da gül memenden emerim
...
Şu tombul memenden ver bana nişan
Del’ediyon öldürmüyon ne fayda
...
Seherde uğradım dostun köyüne
Hoş geldin sevgilim in dedi bana
Tomurcuk memesin verdi ağzıma
Yorgunsun sevdiğim em dedi bana
...
Bahçende gülün güllenmiş
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi”
Manilerimizde de meme sözcüğü sık görülür:
“Değirmen sala benzer
Kız dilin bala benzer
Terlemiş memelerin
Erimiş bala benzer”
***
“Ayağında mesler
Yere vurmadan sesler
Koynundaki memeler
İkimizi de besler”
***
“Halkalı dereleri
Güderler develeri
Oturmuş koyun sağar
Terlemiş memeleri”
***
“Karanfilim biberim
Sen gel de ben gideyim
Koynundaki memeyi
Çoban olur güderim”
***
“Yayladan iner atlar
Hem atlar hem otlar
Fazla sıkma cepkenini
Kız, memelerin patlar”
***
“Martinim omzumda
Hurmalar boğazımda
Uyudum uyandım ben
Gül memeler ağzımda”
***
“Ne melektir ne peri
Gül kokuludur teri
İki meme arası
Cennetin orta yeri”
Şarkı ve türkülerimizden memeli olanlar daha çok ilgi çeker, yankı uyandırır. İbrahim Tatlıses, “Dam üstünde un eler/Tombul tombul memeler/ Memeler baş kaldırmış/Kavuşmuyor düğmeler” demişti de yer yerinden oynamıştı.
Sezen Aksu da dilberlerin memelerini hoplatarak oynamalarını istiyor, “Salla gül memeler çağlasın/ Salla yer yerinden oynasın” diye sesleniyor bir şarkısında.
Kadınların ilk göze çarpan yerleri memeleridir. Anatol France, “Memesiz bir kadın, yastıksız yatağa benzer” diyor. Pierre Belfond’a göre, “Birçok kadında, ne zamanki memeler sarkmaya başlar, bilinç düzeyi yükselir.”
Eski şarkıcılardan Nigar Uluerer, memelerinin iriliği yüzünden “Nigar Ulumemeler”, Banu Alkan “Banu Balkon”, filmlerde memelerini göstermekten çekinmeyen Zerrin Egeliler “Zerrin Memeliler” diye anılmışlardı. Nadide Sultan iri memeleriyle gündeme gelmişti. Sevda Demirel memelerindeki silikon patlayınca kendinden söz ettirmişti...
Cemal Nadir’in bir karikatüründe çocuğuna meme veren ve ona ağzı sulanarak bakan erkekler var. Çocuk verilen memeyi almayınca kadın çocuğuna şöyle diyor:
“Al, yoksa amcalara veririm ha!”
İki kişi konuşuyorlar. Biri Merih’e gittiğini söylüyor. Öteki orada ne gibi bir değişiklik olduğunu soruyor. Merih’e giden, “Pek fark yok ama kadınlarla dans etmek çok güzel oluyor.” Diyor. “Niye?” denince yanıtı şu:” Kadınların memeleri sırtlarında da ondan!”
Ben de bu konuda bir şeyler yazdım. Aşağıda sunuyorum:
Kadını çirkinleştiren somurtma ve gülmeme
Kadını güzelleştiren gülme ve gül meme!
Kadının erkekten istediği gözünün kendisinden başkasını görmemesi, dövmemesi, ezmesi... Erkeğin kadından istediği ise dudağı, bacağı ve memesi...
Altına serileyim
Yap kendine bir halı
Göğsündeki memenin
Ben olayım hamalı.
Bu isteğe hayır diyecek erkek var mı acaba?
ERHAN TIĞLI
************
9 Şubat 2013 Cumartesi
CÜCE...
CÜCE
İnanmaz hiç
Paradan başka güce
Sevgi ve dostluk gibi
Yüce duygular
Uğramaz semtine
Ne gündüz ne gece...
Cüzdanı çok kalabalık
İn cin top oynar vicdanında
Boyu servi ama
Benliği cüce!
*********
Erhan Tığlı
%%%%%%
4 Şubat 2013 Pazartesi
Yazarlar ve Şairler (Dünyanın Özgür Dergisi): Taraf... Tar!
Yazarlar ve Şairler (Dünyanın Özgür Dergisi): Taraf... Tar!: Ben bitarafım, yan tutmuyorum demek havanda su dövmektir. İlle de bir tarafa yönelmek, tuttuğu tarafı desteklemek gerek. “Taraf olmayan b...
28 Ocak 2013 Pazartesi
Güzel Sev, Güzeli Sev ki ol bir DEV!
Güzel sevmeyenlerin
yüzü gülmeyenlerin
mutlu oldukları yer
hastanedir hastane
Sevdiğini görünce
gönül olur pastane
24 Ocak 2013 Perşembe
22 Ocak 2013 Salı
16 Ocak 2013 Çarşamba
15 Ocak 2013 Salı
Serpilce: /AMA/SENDE.
Serpilce: /AMA/SENDE.: Bazen yüreğime sakladığım en saklı kelimeliydin.. Sonra sahip olduğum en büyük hazine.. İliklerime kadar dolan ……….yüreğimi yakan…. D...
12 Ocak 2013 Cumartesi
11 Ocak 2013 Cuma
KONTRA EDEBİYAT: EN YENİ İBRAHİM ORMANCI ŞİİRİ ; AFAKİ !...
KONTRA EDEBİYAT: EN YENİ İBRAHİM ORMANCI ŞİİRİ ; AFAKİ !...: AFAKİ Beni bırakıp gittiğinde, Canevimden vurulmuştum... Sen unuttun belki hemen, Ben seni özledim durdum... *** ...
7 Ocak 2013 Pazartesi
İnsanlık Lafta kaldı
İNSANLIK LAFTA KALDI
Yeğeni kadın döver
“aferin” der dayısı
Şenlikte(?), kutlamada(!)
Kim vurduya giderler
Yoldan gelip geçenler
Silah tutuşturulur
Kalem tutan ellere
Kan bulaşır güllere
Teröre kurban olur
Anasının kuzusu
...
İnsanlık rafa kalktı
Budur işin doğrusu
Gittikçe çoğalıyor
Ayıların sayısı
ERHAN TIĞLI
*************
NOT: Bu taşlamam Hürriyet Gazetesinde yayınlanmıştır.
%%%%%%%&&&&&&&&&&&&&%%%%%%%%
5 Ocak 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)