Popüler Yayınlar

22 Aralık 2022 Perşembe

ÇARE-SİZ

ÇARE-SİZ Uyuşturuculuktan hüküm giydi sevgi Dostluk tutuklandı yardım ve yataklıktan Bire alıp bine satmanın adına ticaret Halkı aldatmaya siyaset denildi Dürüstlük yalana kurban edildi Haramilerin inindedir mutluluğun anahtarı Parolasız açılmaz kapı Parola da açıl susam açıl, değil Para para para Aklında iyi tut bu parolayı Yoksa bulamazsın çare Talan edilen güzelliklere

3 Temmuz 2022 Pazar

SÜRPRİZ!

SÜRPRİZ... Size sürpriz yapılmasını ya da başkalarına sürpriz yapmayı sever misiniz? Acı olmaması kaydıyla sürpriz güzel bir şeydir. İlişkileri sağlamlaştırır, sevgi ve dostluğu pekiştirir, her iki tarafı da heyecanlandırır, acı ya da tatlı bir gülümseme ile karşılanır... Size üç sürpriz fıkrası anlatacağım. Bakalım hangisini beğeneceksiniz? SEKRETERİN SÜRPRİZİ İşveli ve cilveli sekreter patronunu evine davet etmiş. “Size bir sürprizim var” demiş. “Ama gözlerinizi kapayacak, ben aç demedikçe açmayacaksınız. Ben yan odaya geçiyorum, biraz sonra yanınıza geleceğim.” Patron çoktandır beklediği anın geldiğini, sekreterin teklifini kabul edip en sonunda kendisiyle yatacağını düşünerek soyunup yatağa yatmış. Bir süre sonra sekreter gelmiş, patrona “gözlerinizi açın” demiş. Patron gözlerini açınca emrinde çalışan memurların hep birlikte kendisini alkışlayarak, “Sürpriz doğum günü partisine hoş geldiniz!” diye bağırdıklarını duyunca şaşırmış ve ne yapacağını bilememiş. EŞİN Sürprizi Adam kuru fasulyeyi çok severmiş ama karısı sevmez, kendisine de yedirmezmiş. Bir süre sabreden koca dayanamamış, bir lokantada iki porsiyon kuru fasulye yiyerek eve gelmiş. Kapıdan içeri girerken kadın, “Çabuk gözlerin kapa. Sana bir sürprizim var. Biraz bekle” diyerek onu salona götürmüş. Kendisi yan odaya geçmiş. Adam, “Herhalde kuru fasulye pişiriverdi” diye düşünüp bol bol yellenmiş. Karısı gelip “Gözlerini açabilirsin” deyince bir de bakmış ki kaynanası, kayınpederi orda değil mi! ÇOCUKLA BABA Çocuk, “Baba, bir kardeş istiyorum.” Baba, “İyi öyleyse, annene söyleyelim.” Çocuk, “Hayır, söylemeyelim. Sürpriz yapalım!”

24 Mayıs 2022 Salı

Manyak Olmak Bedava!

MANYAK OLMAK BEDAVA! Çoğu kişi, doktor olmadığı halde teşhis koymaya bayılır. Sözgelişi, bir yerimiz ağrısa dudak büker, biraz düşünür, bilgiç bir tavırla, “Sende şu hastalık var” der. Demekle yetinmez, otlu önerilerde bulunur: “Sabah akşam yeşil çay iç. Kekik, keten tohumu da iyi gelir. Hele tarçını hiç ihmal etme. Günde iki bardak rezene çayı içtin miydi hiçbir şeyin kalmaz...” Dediklerinin hepsini yapmaya kalksan için dışın rezene çayı, tarçın, kekik, keten tohumu olur; yemeğe, su içmeye vakit bulamazsın. Miden bulanır, karnın ağrır... Canın sıkılsa, moralin bozuk olsa depresyon geçirdiğini ileri sürer. Saçma önerilerine kızıp bağırsan, “sende stres var. Adaçayı ile ıhlamur içersen rahatlar, ferahlarsın” diye akıl verir. Daha buna benzer neler derler neler... Bu teşhis koyma hastalığı büyüklerden gençlere, hatta çocuklara sıçradı. Günümüzün moda sözcüğü “manyak”! Davranışlarını beğenmedikleri kişilere “manyak” yaftasını yapıştırıveriyorlar hemen. Hobi bile manyaklık sayılıyor. Ne yapsan manyaklıktan kurtulamıyorsun. Bence herkeste manyaklık aramak da bir çeşit manyaklık! “Yahu sen ne manyak adamsın be! Para kazanıp köşeye dönmeye çalışacağına, beş para etmeyen yazılar, şiirler yazıp duruyorsun...” “Kardeşim, sen manyak mısın, yoksa tipin mi öyle gösteriyor? Borç para verilir mi bu devirde? Borcunu veren enayi sayılıyor. Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç.” “Manyağa bak! Zengin kısmete hayır dedi de, gitti bir çulsuza vardı. Neymiş, seviyormuş. Aşk üç günlüktür. Zenginlik ise ömür boyu rahatlık verir.” “Ben sana manyak demeyeyim de kime diyeyim? Sanat karın doyurur mu? Ressamlar aç geziyor. Yazarlar da hapse tıkılıyor. Bol paralı meslek seç kendine.” Geçenlerde bir duvar yazısı okudum. Şöyle diyordu: “Aşk bir göldür; içinde manyaklar yüzer.” Bir süre önce de bir kabadayı, rakiplerinden birine, “Ulan! Seni mermi manyağı yaparım be!” diye medyan okuyordu... Komşunun beş yaşında bir çocuğu var. Almanya’da doğduğu, büyüdüğü için pek Türkçe bilmiyor. Memlekete tatil geldiklerinde, oyun oynadığı çocuklardan Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Yeni bir sözcük öğrendiği zaman seviniyor. Geçenlerse annesinin yanına gelmiş, mutlu bir gülüşle, “Bugün yeni bir sözcük öğrendim anne!” diye bağırmış. Annesi merakla, “Ne öğrendin oğlum?” diye sormuş. “Manyak!” “Niye bana manyak diyorsun bakayım?” “Ben demiyorum. Arkadaşım dedi.” “Ne şey arkadaşın var senin öyle. Başka öğretecek söz bulamamış mı?” “Öğretmedi, bana manyak dedi. Manyak ne demek anne?” Anne çocuğunu üzmemek için yalan söylemiş: “Manyak; iyi, güzel demek oğlum.” Çocuğun hoşuna gitmiş bu manyaklık. İkide birde söylemeye başlamış: “Yemek çok manyak olmuş anne. Eline sağlık!” “Bugün manyak biriyle tanıştım.” “Yeni aldığın gömlek hiç de manyak değil. Beğenmedim.” İşin tuhafı, bu sözü eve gelen konuklara da söylemiş. Kendisiyle ilgilenip başını okşamışlar, hoşuna gitmiş bizimkinin Coşmuş: “Bu manyaklar her zaman gelsin evimize!” demiş annesine. *** Ancak uzman doktorların teşhis koyduktan sonra söyleyebileceği manyaklık özelliği, çoluk çocuğun diline düşerse böyle olur işte! Söz aramızda, tıp fakültesinin yanından bile geçmemiş ve de kendi derdine derman olamadığı halde, başkalarına ilaç sunan, akıl veren doktorlar(!) pek çok. Ama toplumumuz gene de hastalıktan kurtulamıyor bir türlü. Hele politika doktorları, halkı tedavi edeceklerini, onları dertten kurtaracaklarını söyleyerek başa geçiyorlar da, hastalıkları azaltacaklarına çoğaltıyorlar büsbütün. Kendileri hastalığın ta kendisi oluyorlar, söz ve davranışlarıyla bizi hasta ediyorlar. Öldürmekten, kan dökmekten zevk alan manyak teröristlere karşı gereken önlemleri almıyorlar, lafla vakit geçiriyorlar, birkaç kınama mesajıyla görevlerini yaptıklarını sanıyorlar! Bu durumda, biz manyak olmayalım da kim olsun? *****

Hüseyin Bitmez - Kanun ve Ud İle (En Sevilen Türk Sanat Müziği Şarkıları...

7 Mayıs 2022 Cumartesi

Dostluğun şiiri

Dost vardır şemsiye olur; yağmurdan, kardan korur Dost vardır; yağmur, kar yağdığında hemen ortadan kaybolur! Dost vardır; işine gelirse dağları bile deler, İşine gelmezse ipe un serer... Kimi dostların aldanırsın havasına Şemsiye almazsın yanına Ama birden sarar gökyüzünü kapkara bulutlar Islanırsın iliklerine kadar yağmurunda karında... Ne olursa olsun gene de dara düştüğünde Dosttur ilgi ve sevgisiyle tutan elini Onunla anlarsın yaşamanın güzelliğini. “Ne olur her zaman gel Başıma taç olursun Sen benim eski değil Eskimeyen dostumsun” Diyebileceğimiz kişilerin bol olması dileğiyle dost selamlar. Erhan Tığlı *********

4 Mayıs 2022 Çarşamba

NİSAN MAYIS AYLARI

NİSAN MAYIS AYLARI GEVŞER GÖNÜL YAYLARI Nisan mayıs ayları: Doludizgin koşar doğaya mutluluğun doru tayları Nisan mayıs ayları: Coşar ırmaklar, taşar duygular, çiçeklerin kokuları Kendilerinden geçirir bayanları bayları Nisan mayıs ayları: Unutulur mu hiç balkonda sevgiliyle içilen Akşam çayları Nisan mayıs ayları: Aman bozulmasın, dikkat! Mutluluk treninin rayları Nisan mayıs ayları: Erdemli kişilerin niye hep dert, çile oluyor payları Nisan mayıs ayları: Ateş bacayı sarar, daha da çoğalır gönül olayları Nisan mayıs ayları: İki gönlün bir olduğu kulübeyi şenlendirir Harabeye çevirir aşksız meşksiz sarayları Nisan mayıs ayları: Sıcaklığı uyuşturur kafaları, zorlaştırır kolaylıkları Nisan mayıs ayları: Zevk meclisine kadeh eder doğada gezip dolaşanları ERHAN Tığlı

ZAMPARA ZIMPARA

O gün içerde yalnızdım. Kapıdan ahu gibi bir turist kız girdi. Gözlerimin içine bakarak:”Zampara var mı?” diye sordu. Heyecanlandım. “Var tabii” diye göz kırptım. “Yalnız biraz bekle. Ortalık tenhalaşsın. Kahve, çay ısmarlayayım sana.” “Olmaz!” diye itiraz etti turistik piliç. “Ben istemez çay, kahve. Ben ister zampara!” “Kızın iştahı kabarmış. Sabredemeyecek anlaşılan. Biraz daha beklersem elden kaçırırım yavruyu. Bu vatan görevini yapacak tonla Türk erkeği bulunur. Ben de ağzımı havaya açarım” diye düşündüm, kızı kolundan tutup arka odaya götürdüm. “Gel vereyim sana zamparayı” dedim, saçlarını okşadım. Usta gelmeden işi bitirmek amacıyla hatunu soymaya çalıştım. Bir yandan da kendim soyunuyor, “Memleketine geri dönünce burayı tarif et arkadaşlarına. Onları da memnun ederim vallahi. Hadi çabuk ol güzelim” diyordum. Tam arkasına dolanıp iki puan alıyordum ki, bağırıp çağırmaya, çığlık atmaya başladı bizimki. Önce zevkten sandım ama içeriye bekçi polis damlayınca uyandım. Meğerse zampara değil, zımpara istiyormuş matmazel. Karakolda tercüman böyle söyledi. Gene de içimde bir ukde kaldı gazeteci bey. Kız iltifat, okşama falan bekledi benden. Dilini bilmediğim için ve de çoktandır kadınsız kaldığımdan ve de ustam geliverir diye acele ettim. Aç kurtlar gibi saldırdım üzerine. Biraz sonra mahkemem var. Bu işi turistik hizmet amacıyla yaptığımı duyunca bakalım affedecek mi beni yargıç bey? Hele bir dışarı çıkayım. İlk işim yabancı dil öğrenmek olacak. Göstereceğim zamparalık nasıl olurmuş bütün turist kızlara. Erhan Tığlı

27 Mart 2022 Pazar

BAĞIRAN FIKRALAR

BAĞIRAN FIKRALAR Bağırmak, kişileri korkutmak, sindirmek aracıdır. Düşünce ve duyguları yetersiz kalanlar ya da yetersiz olanlar bağırmaktan medet umar, bağırarak kendilerini kanıtlamaya, üste çıkmaya çalışırlar. Patron müdüre bağırır, müdür memura, memur hizmetliye, işçiye… Erkekler ezilmişliklerinin hıncını eşlerine bağırmakla çıkarır, eş de çocuklardan alır hıncını. Orduda, emniyet teşkilatında disiplin sağlamak için en kolay yol bağırmaktır. Nutuk atmak için bağırmak gerekir ama tartışmalarda bağırmanın modası hiç geçmez! Fazla bağırmayan politikacı seçimde başarısız olur ve yumuşak bulunur. Bağırmayı severiz biz. Satıcı malını satmak için bağırır, seyirci takımını desteklemek için bağırır, arabalı yayaya, yaya sürücülere bağırır, üstler astlara, öğretmenler söz dinlemeyen öğrencilere bağırır… Okuyucuların, artık yeter, fıkralara geç diye bağırdıklarını duyar gibiyim. Onun için fıkralara başlıyorum. Bağırmayı marifet sayanları da taşlıyorum. VAR MI YAN BAKAN! Kahveden içeriye ufak tefek bir adam girdi, “Var mı bana yan bakan?” diye bağırdı. İriyarı bir kabadayı ayağa kalktı, “Var, ne olacak?” dedi. Adam, onun yanına gitti, bu sefer şöyle bağırdı: “Var mı bize yan bakan!” HİÇ BAĞIRMAMIŞ Genç kız kendi isteğiyle kaçmıştı ama babasının baskısıyla, mahkemede, delikanlının kendisini zorla kaçırdığını söyledi. Delikanlının avukatı müvekkilinin okkanın altına gireceğini görerek, “Biz de kızdan şikayetçiyiz, dedi. Kaçırılırken öyle bağırmış ki, delikanlının kulağı sağır olmuş.” Kız hemen, “Hiç de bağırmadım” diye atıldı. Avukat, “Öyleyse kendi isteğinle kaçtın” dedi ve davayı kazandı, müvekkilinin hapse girmesini önledi. EŞEKLER… Deli derviş denilen bir kişi vardı, çarşıda dükkanların önünden geçerken alay ederler, sataşırlardı. Buna ses çıkaramayan Derviş bir gün bu hakaretlere dayanamadı, yüksek bir yere çıkarak, “Eşekleer!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Herkes ne var, ne oluyor diye dışarı çıktı. Derviş onlara şöyle bir baktı, “Amma da çokmuşsunuz haa!” diyerek çekip gitti. ZANGOÇLA PAPAZ Kilisenin zangocu mahzendeki şarapları gizlice içer, sarhoş olurdu. Bunu sezen papaz onu günah çıkarma hücresine davet etti. Hücreden, dışarıdaki zangoça “mahzendeki şarapları niye içiyorsun?” diye sordu. Zangoç sesini çıkarmadı. Papaz bu sefer bağırdı. Zangoç, “Ne diyorsun papaz efendi, duyulmuyor” dedi. Bu işlem(!) böyle birkaç kez sürdü. Sonunda papaz öfkeyle zangocun yanına geldi, “O kadar bağırıyorum, nasıl duymazsın” diye onu azarladı. Zangoç, ”Gerçekten duyulmuyor. İsterseniz yer değiştirelim” dedi. Bu teklife tamam diyen papaz dışarda durdu, zangoç hücreden ona “Kiliseye gelen kadınlara kızlara niye sarkıntılık ediyorsun?” diye bağırdı. Papaz sesini çıkarmadı, zangoç ne kadar bağırırsa bağırsın, oralı olmadı, sonunda sabrı taşan zangoç, dışarı çıkan papaza “Nasıl, haklı değil miyim?” diye sordu. Papaz boynunu büktü, “Yerden göğe kadar haklısın, buradan oradaki ses duyulmuyormuş” diye konuştu. Dünya böyledir işte! Dışardakiler içerdekilerin sesini duyamazlar, duysalar bile işlerine gelmez, ne kadar bağırırsan bağır, kâr etmez… Erhan Tığlı

25 Mart 2022 Cuma

Aşk Yaşlanmaz

Aşk yaşlanmaz; Ben, sen değil, biz dersek. Sevmek yürümektir sevdiğiyle El ele, göz göze, gönül gönüle Sevmek hiç eskimemektir Aradan uzun yıllar geçse bile...

5 Mart 2022 Cumartesi

Yangın Var!

Kafayı taktım sana abayı yaktım sana ateş bacayı sardı daha ne duruyorsun yanıp kül olmamı mı? itfaiyecini yollasana!

1 Mart 2022 Salı

Cemreli fıkra

Bir gazeteye torpilli bir genç alınmış. Geç torpilli olduğu için kimseyi takmıyor, saygısızlık ediyormuş. Bu saygısızı bir türlü kovamayan yazı işleri müdürü onu yanına çağırtmış: “Gölbaşı yöresine cemre düştüğü söyleniyor. Git şunun resmini çek de gel. Başaramazsan sakın geri gelme!” demiş. Şımarık genç gitmiş, gidiş o gidiş! Kendisinden haber alınamamış. Birkaç gün sonra jandarma karakolundan bir telefon gelmiş: “Sizin bir muhabiriniz buradaki tarlaları, bahçeleri dolaşıp düşen cemrenin resmini çekeceğim diye tutturuyor. Deli midir nedir? Şuna bir şey söyleyin” diyormuş komutan. Müdür doğaya düşen sıcaklığın resminin olamayacağını bildiği için karakol komutanına gerçeği açıklamak istemiş, tam, “Biz onunla dalga geçtik. Bilgisini ölçmek istedik” diyecekmiş ki, karakol komutanı sözlerini sürdürmüş: “Beyefendi bu ne biçim iştir, cemre düşecek de bizim haberimiz olmayacak mı yani? Eğer öyle bir şey olsaydı nöbetçiler görür, bana bildirirlerdi!”

23 Şubat 2022 Çarşamba

Gelin Dostlar Gelin

GELİN DOSTLAR GELİN Gelin dostlar gelin Dostu olalım doğrunun iyinin güzelin Dalalım hadi sevgi deryasına doludizgin -çöl kafalılara inat- Cümbür cemaat Çiçekleyelim kendimizi ve çevremizi Doğa yeşillensin, düğün dernek etsin Yaşamak olsun gelin

19 Şubat 2022 Cumartesi

Güldüren Sevgi

GÜLDÜREN SEVGİ Sevgi önce gözlerimizi, sonra ellerimizi buluşturur Dilden daha çabuk gözlerimizi konuşturur Kurtarır benliğimizi ayrık otlarından Gül diker gönlümüze Onunla güler gülüşür Mutluğu bölüşürüz

TÜKÜRÜ-YORUM

TÜKÜRÜ-YORUM “Göründü memleketin içyüzü, çöktüyse temel. Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın Tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi” Neyzen Tevfik Parası çok diye, bilim adamlarından, sanatçılardan daha çok sevip sayıyoruz dağdan inme haydutu. Açlardan, yoksullardan daha çok ilgilendiriyor bizi, mankenlerin eti budu. Hiç sesleri çıkmıyor medya bülbüllerinin, demek ki çoktan yemişler dutu... Sanki hiç sorunumuz yokmuş gibi Vur patlasın, çal oynasın, çok güzel eğleniyorsunuz doğrusu! Oysa ne kanlar döküyor Anadolu’da kan davası, trafik canavarı, maganda ordusu... Orada, uzakta değil, yakında Bir aylık hovardalığınla bir yıl geçinmeye çalışıyor hemşerin - Zayıflamak için değil, cep delik cepken delik olduğundan- Yarı aç yarı tok dolaşıyor... Gözünün önünde ama görmüyorsun Tüm umudu sende, bilmiyorsun Yerlerde sürünse bile aldırmıyorsun. Bu adam sendecilik, boş vercilik bitmeli Çıkarcılık, bencillik gitmeli Sona ermeli bu gaflet uykusu Hep, biri yesin, biri baksın, olur mu? Yeter artık havanda dövdüğün su! İnsanlık vatandaşlık değil bu. Bir de aydın geçinirsin ha? Tuuu! Erhan Tığlı