Popüler Yayınlar

29 Aralık 2008 Pazartesi

ŞİİRLİ YENİ YIL DİLEKLERİM


YENİ YIL DİLEĞİ

Yeni yılda hep mutluluk ezgileri çal
İçtiğin şerbet olsun, yediğin bal
Mutluluk yağmuru yağdığında
Şemsiyesiz kal!
************

Hiç solmasın gönül bahçemizdeki gülümüz
Neşe, sevinç dolu geçsin her günümüz
Olsun önümüzdeki tüm engeller düz
Islanalım mutluluk yağmuruyla gece gündüz

26 Aralık 2008 Cuma

AŞKININ GURBETİNDEYİM


AŞKININ GURBETİ

Gözlerinin gurbetindeyim
Bakışlarının sılasını özlüyorum
Ettiğin nazların bile
Yollarını gözlüyorum.
***
Aşkının gurbetindeyim
Seni kazanmak için
Gece gündüz çalışıyorum
Ama boşa gidiyor canımı dişime takmam
Akıntıya kürek çekiyorum.
***
Elimde demir asa, ayağımda demir çarık
Yayan yapıldak yürüsem de
Serapsız çile çöllerinde
Kavuşmak dağlarını aşamıyorum.
***
Doğsun diye beklerken
Mutluluk güneşim
Ayrılığının yağmurunda
İliklerime dek ıslanıyorum.

ERHAN TIĞLI
*********************

22 Aralık 2008 Pazartesi

AKLA KARA: GÖNÜLDE YARA


AKLA KARA: YÜREKTE YARA

Ampulle ortaya çıktılar
Karanlık sundular...
Aydınlanacağını sanan gafiller
Geçmişi mumla arar oldular
Verilen sadakalarla avundular...
Sömürüye soyguna paydos diye
Ortalığı ayağa kaldırdılar
Kalktık, yerimize oturdular!
Bir değişme masalı tutturdular
Karayı ak diye yutturdular
Kadınları çarşafa doladılar
Seçmeni kömür tozuna buladılar...
*******
Erhan Tığlı

15 Aralık 2008 Pazartesi

GÖNÜL BÜLBÜLÜ


Güzelliği görmeyen
dostluk nedir bilmeyen
aşk bağında gezmeyen
bir gül bile dikmeyen
yaşayan bir ölüdür
Gül gülüşlü sevgili
gönlümün bülbülüdür

4 Aralık 2008 Perşembe

GERÇEK BAYRAM...

GERÇEK BAYRAM
Aşk ateşi sönmezse
İyilik ve güzellik
Kim vurduya gitmezse
Çevre kirletilmezse
Ancak o zaman olur
Benim gerçek bayramım

26 Kasım 2008 Çarşamba

Yalnızlık Değirmeni


YALNIZLIK DEĞİRMENİ
-Neler neler öğütür bu değirmen
Derdi çileyi büyütür bu değirmen-

Bir ıpıssızlık var içimde
Penceresiz kapısız
Kapkaranlık bir dehlizim ben
Hani benim yalnızlığımı öğütecek değirmen?
***
Bu bulutlar ne tedirginlik karası
Niye kapalı umudumun mavi gökleri?
Her gün yıkanıyorum özlemlerle iyice
Ama arınamıyorum ıssızlığımdan.
Eksi sonsuz mutsuzluktur hep gördüğüm
Ne yana dönsem
Elim kolum bağlı kördüğüm
Yaram kangren.
***
Bir ıpıssızlık var içimde
Penceresiz kapısız
Kapkaranlık bir dehlizim ben
Hani benim yalnızlığımı öğütecek değirmen?
Erhan TIĞLI

13 Kasım 2008 Perşembe

Çiçekle Beni


ÇİÇEKLE BENİ

Gel de çiçekle beni
Dağılsın kör karanlığım
Sağır yalnızlığım
Çiçek açtırsın gökyüzümde yıldızların
Çiçeklerinin yıldızı yağsın
Gönül bahçeme
**
Gel de bir el uzansın içime
Bütün ışıklarımı yaksın
Gökkuşağınla bezensin evrenim
***
Gel de yırtsın hüzün defterimi
Silsin derdimi çilemi
Mutluluk dokuyan gül ellerin
Sevdamızın kitabını yazsın
Güzelliğini aşktan alan gözlerin
********

3 Kasım 2008 Pazartesi

SEN GÜLÜNCE


SEN GÜLÜNCE

Sen gülünce dağılıyor bulutlar
Işıl ışıl oluyor gökyüzüm
Uçmaya başlıyor kuşlar
Çiçekleniyor gecem gündüzüm.
***
Sen gülünce yeşeriyor ağaçlar
Gidiyor kış geliyor bahar
Çocuklarla doluyor salıncaklar
Dağılıyor soğuk çamur ve kar.
***
Sen gülünce açılıyor tomurcuklar
Islatmıyor yağmur, yakmıyor güneş
İçimde coşkulu ırmaklar akıyor
Gönlüm karanfil, gül takıyor.

31 Ekim 2008 Cuma

GÜL-DİKEN: blograzzi.com/sahiplen

GÜL-DİKEN: blograzzi.com/sahiplen

blograzzi.com/sahiplen


blograzzi.com/sahiplen


30 Ekim 2008 Perşembe

DOSTLUK DİZELERİ


İnsancıl amacımıza
engel olamaz dağ deniz
Din dil ırk ayrı olsa da
hepimiz aynı güldeniz.
***
Mektup yazdım dostane
çiçeklendi postane
içinde sevgi varsa
her yer olur pastane

29 Ekim 2008 Çarşamba

CUMHURİYET PINARI

CUMHURİYET PINARI

Odur yurdumuzun canı cananı kanı kemiği eti
Karanlık gecelerimizin ayı yıldızı
Ondan aldığımız esinle hızla
Kurtardık tutsaklıktan benliğimizi
***
Cumhuriyet bizim şanımız
Uygarlık tüten ocağımız
***
Onunla yerle bir oldu karanlık korku
Odur kovan her türlü zulmü saltanatı
Yüceltti kültürümüzü ve sanatı
Koştu doludizgin ileriye erdemli atı
***
Cumhuriyet bizim şanımız
Bağımsızlık bayramımız!

Erhan Tığlı
*********

22 Ekim 2008 Çarşamba

AŞKIN TAPUSU


Aşkın çiçeklidir kapısı
sevgi ve özveriyle örülüdür yapısı
çıkmaz yıllarca içimizden
büüleyici kokusu
Temelli gitse bile
kalır geride tortusu
Herkes kiracıdır
yoktur kimsede tapusu

15 Ekim 2008 Çarşamba

İLAÇ


İnsanlıksa amacın
dostluktur tek ilacın
Yıkma gönül evini
yoksa hiç dinmez acın

2 Eylül 2008 Salı

Oruç ve Ramazan Konulu Güldikenlerim

ORUÇ VE RAMAZANLI GÜLDİKEN DİZELER

Eğer açlara, yoksullara acımıyorsan
İster saraylarda otur ister havada uç
Hiçbir işe yaramaz tuttuğun oruç
Sıfıra sıfır elde var sıfırdır sonuç!

***
Ramazan kutsal bir aydır, saygıyla an
Bencillikten sıyrıl, duygulan
Açın yoksulun halini düşün
İşte budur seni kalpsizlikten kurtaran.
On bir ay azan, günah ormanında Tarzan olanlar
Ramazanda uslanırlar bazen
Ama haram çarşısında gezip tozan
Görünce karşısında bir enayi, bir sazan
Oluverir hemen kuyu kazan
Ne ramazan dinler ne ezan!
***
Eğer ramazan seni doğruya iyiye güzele ulaştıramıyorsa
Her şey eski hamam eski tas oluyorsa
Boşuna kendini sıkıntıya sokma
Git mezara uzan!
erhantigli@mynet.com
*******************

29 Ağustos 2008 Cuma

Sevda Yüklü Şiirime Çağrı


GÜNEBAKAN
Günebakan nasıl dönüyorsa güneşe
Ben de öyle dönüyorum varlığına
Senden alıyorum çünkü ışığımı
Umudum özlemimsin
dalımı yaprağımı yeşerten
Yaşamamı güzelleştiren…
Kuraklığıma yağan yağmurumsun
Sevda yüklü şiirim…
Daha ne diyeyim sana
Anlasana!
Erhan Tığlı

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Dost Günaydınlar


DOST GÜNAYDINLAR

Ne zaman günaydın dese dostlarım
Işıl ışıl olur içim
Ötüşür kuşlar gönlümdeki yuvada
Dağılır kara bulutlarım
Güllerle bezenir bahçem
Sevgimin şiiriyle
Özlemle öpüşür
Delikanlı öyküm
Fırından yeni çıkmış
Sıcacık bir ekmeğe dönüşür
Duygum düşüncem
Erhan Tığlı

6 Nisan 2008 Pazar

Cinayeti Haber Veriyorum

CİNAYET

Ulus Bulvarı’nda biri vurulacak bu gece
Önce kalbi kanayacak
Yağmur saracak yarasını
Kaldırımın kollarına düşecek çaresiz
Dostları duymayacaklar hiç
Can çekişecek kimsesiz...
Çamur öpecek dudaklarından
Gözleri izmarite dönecek
Tüm ışıkları birer birer sönecek
Rüzgâr kimseye haber veremeyecek.
***
Ulus Bulvarı’nda biri vurulacak bu gece
Sakın çıkma sokağa
Senden bilirler işlenen cinayeti
Karakollarda sürünürsün boş yere
Öyle olmasa bile
Kan görmeye dayanamazsın
Seni üzmek istemem
Belki ölümün gelir aklına
Gözyaşı olup damlarsın
Mendilim yok, silemem...

***Erhan Tığlı***

2 Nisan 2008 Çarşamba

Okuryazar olanlara bak; İster gül ister ağla...

OKUYANLARA BAK

Babam lisede okurken edebiyat öğretmenleri okumak yazmak konusunda bir soruşturma yapmalarını istemiş. Babam da güldürücü düşündürücü bir yazı yazmış. Bana onu gösterdi. Çok hoşuma gitti. Sana da ileteyim. Hoşuna gideceğine eminim. Yazı şu:
“Öğretmenimiz okumak yazmak konusunda bir soruşturma yapmamızı istedi. Arkadaşlarımın çoğu öğrencilerle konuşmuşlar. Ben büyüklerle konuşayım, gerçekten okur- yazar olup olmadıklarını ortaya çıkarayım dedim. Öyle ya. Okur- yazar geçinenlerin çoğu okumaz yazmaz, sözde okur -yazarlardır. Televizyon, video, bilgisayar, cep telefonu okuyup yazanları azalttı. Okumak yerine televizyon, video seyrediyorlar, mektup yazmak yerine telefonla konuşuyorlar, mesaj çekiyorlar. Eskiden ne güzel bayram, yılbaşı kartları gönderiyordu herkes birbirine, mektuplar yazıyordu sevgi dolu, özlem dolu. Bu güzel alışkanlıklar birer birer kayboldu. Böyle zahmetlere katlanamıyor kimse.
Neyse, ben okuyup yazanlar hâlâ var mı, okuyup yazıyorlarsa ne okuyorlar, ne yazıyorlar diye aramak, araştırmak için çıktım yola, selam verdim sağa sola. Az gittim, uz gittim. Derken sosyetik Neriman hanımla karşı karşıya geldim. Yani bağa girdim ay çıktı, karşıma “sosyetik” adıyla “neri” hanım çıktı. Sorduğum sorulara verdiği yanıtları duyunca aklım başımdan çıktı. “Kitap okuyor musunuz?” diye sorunca çıngıraklı bir kahkaha attı:
“Ay vallahi, ben okumayı çok severim. Her gün magazin gazetelerini, dergilerini okumadan içim rahat etmez. Artistlerle ilgili haberleri, dedikoduları satır satır ezberlerim. Anladın mı şekerim?” diye zilli bir yanıt patlattı.
“Kitap okuyor musunuz, kitaplarla aranız nasıl?”
“Magazin haberlerini okumaktan düşüyorum bitap, onun için okuyamıyorum kitap mitap! Kitap sayfaları beni korkutuyor. Kitap yerine yutmalı bir hap” diye fıkırdadı.
“Sen onu benim kuyruğuma anlat” diye miyavladı sarman kedi.
Neriman hanım yüzünü buruşturdu, saatine baktı:
“İşim acele. Berberimle, terzimle randevum var. Arkadaşlar da konkene bekliyorlar. Hadi çav, bay bay! Bunu saymam, gene beklerim. Tamam mı şekerim” deyip gitti.
Böylece sormak istediğim sorular başlamadan bitti.
Politikacı Dursun Gürel’i gördüm. Hemen yanına gittim.
“Son günlerde neler okuyup yazıyorsunuz?” diye sordum.
“Ben çok okurum, diye başını salladı. Maval okurum, masal okurum seçmenlerime. Meydan okurum rakiplerime. Canına okurum düşmanlarımın. Hariçten gazel okurum.”
“Bu kadar çok okumayın. Gözleriniz bozulur sonra! Neler yazıyorsunuz?”
“Söylev yazıyorum. Başa geçince neler yapacağımı, rakiplerime nasıl çamur atacağımı, pardon, onlarla neler tartışacağımı yazıyorum, yazdırıyorum.”
Baktım nutuk atacak, hemen yanından uzaklaştım. Kendisine iyi okuyup yazmalar dileyerek türkücü İsmail Acılıses’in yanına yanaştım. Okumaktan söz edince sayın Acılıses bülbül gibi şakımaya başladı:
“Türkü okurum, uzun hava okurum, arabesk okurum.”
“Gazete, dergi, kitap okumaz mısınız?”
“Kadı kitap gibidir, çevir çevir oku demiş atalarımız. Espri yaptım. Film, klip, kaset çalışmalarımdan okumaya fırsat mı var canım. Adamlarım önemli yazıları okuyuverirler, özetini anlatırlar, böylece rakiplerim hakkımda neler demiş, eserlerim tutuluyor mu, hepsini öğrenirim. Bu dünyada olup bitenden haberim olur böylece.” Dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim, yutkundum.
Zaten o da kaset provası olduğunu söyleyerek son model arabasına bindi, gitti.
Kadir Mutlu yaptığım soruşturmayı duyunca sağına soluna baktı, kulağıma:
“Okuyan insanın başı derde girer. Yıllarca okul sıralarında dirsek çürütürsün, okulları birincilikle bitirirsin. Ondan sonra da iş bulamazsın, bulsan bile asgari ücrete talim edersin. Benim gibi çekirdekten yetişir, bir an önce iş, meslek sahibi olursan köşeyi dönersin. Vaktini kitap okumak gibi fuzuli şeylerle harcayacağına, çok para kazanmanın yollarını araştır oğlum. Bak ben okumadım ama emrimde bir sürü okur-yazar çalıştırıyorum. Devir okuma yazma değil, bakma, görme, işini bilme devri” diye fısıldadı.
Veli Dayı her gün okuduğunu söyleyince merakla neler okuduğunu sordum.
“Yatmadan önce iki kulhuvallahi, bir Elham okurum. Nazar değmemesi için nazar duası okurum. Hastalanırsam kendimi hocaya okuturum” dedi.

Ben okuduğu kitapları sorunca kızdı:
“Hepimizin okuması gereken bir tek kitap vardır. Her şey onun içindedir. O varken başka kitaplara gerek yoktur. Kutsal kitabımızı herkes okumalıdır” diye bağırdı.
Baktım, karşıdan ünlü yazar Orhan Çokyazar geliyor. Hemen onun yanına koştum.
“Sizin okuduğunuz kitap çoktur değil mi?” diye sordum.
“Ben yazarım oğlum, okur değil, dedi. Yazdıklarımı bile doğrudürüst okuyamıyorum. Bana böyle sorular sormayın, kızıyorum. Yazmaktan okumaya fırsat bulamıyorum ki. Şu anda yayınevinin ısmarladığı kitabı yetiştirmeye çalışıyorum. Ödül alma sıram geldi. Bu kitap bitince yeni bir kitaba başlayacağım. Su akarken küpünü dolduracaksın, şey , okuyucu bolken yazacaksın, ilgisini canlı tutacaksın. Modan geçince ne kadar güzel yazarsan yaz, yazdıklarını kimse okumaz. Yeri gelmişken söyleyeyim. Genç yazarlar boşuna kitap yollamasınlar bana.. Hiçbirini okuyamıyorum. Okumak bir yana, kapaklarını bile açmıyorum. Çabalarına acıyorum. Kitaplarını okuyacak olanlara yollasınlar. Başka sorun yoktur herhalde.
Yazma zamanım geldi, hemen masamın başına geçmeliyim”.
Baktım, ünlü yazarımız bir “hoşça kal” bile demeden uçup gitmiş. Arkasından iyi uçmalar diledim kendisine. Gide gide Cemil Kenar beyin yanına geldim.
Cemil bey omzumu okşadı:
“Kitap okumak iyi bir şeydir. Okumalı okumalı gene okumalı, diye elini salladı. Çocuklarım okusun diye bol bol resimli kitaplar, ansiklopediler alıverdim. Test kitaplarını eve yığdım. Güzel bir kitaplık yaptırdım, içine ciltli kitapları sıraladım. Ama okumuyor keratalar!”
“Ne yapıyorlar?”
“Televizyonun, videonun, bilgisayarın başından kalkmıyorlar.”
“Siz de bunları sokmasaydınız evinize.”
“Olur mu canım, ben ne yapacağım sonra?”
“Yani hiç mi okumuyorsunuz, aldığınız güzel kitaplar, yaptırdığız kitaplık boşuna mı?”
“Boşuna olur mu canım? Dekor oluyor hiç olmazsa. Küçükken bana okuma alışkanlığı vermediler ne yazık ki. Ağaç yaş iken eğilirmiş. İşte bunun için çocuklara, gençlere haftada bir kitap okumayı mecbur etmeli. Okuyup okuduğunu yazmaz, anlatmazsa harçlığını kesmeli, yazana, anlatana hediye, ödül vermeli. Bence memleketimiz böyle kalkınır. Her şeyin başı kültürdür. Bit kütüphane açan bin hapishane kapatır.”
“Bu dediklerinizi çocuklarınıza uyguluyor musunuz?”
“Söz dinlemiyorlar ki. Anaları şımarttı bunları.”
“Âleme verir talkını, kendi yutar salkımı” diye bir atasözümüz var. Sizin durumunuz ona benziyor biraz.”
Cemil bey başını önüne eğdi, yavaşça yanımdan uzaklaştı.
Derken ünlü şarkıcımız Seda Okuyan’a rastlamayayım mı!
Sorumu duymuş olmalı ki, dudaklarını büzdü, konuşmaya başladı:
“Daha çok fantezi eserler okurum efem. Nota okumasını pek bilmem ama kulağım iyidir. Kitap okumak mı? Çok şakacısınız ayol. Televole proğramından mı geliyorsunuz yoksa? Anladım! Gizli kamera şakası yapıyorsunuz. Nereye televole diyeceğim, el sallayacağım taraf neresi? Ne dediniz? Ciddi misiniz! Geçenlerde bir kitap okuyayım dedim. Oliver Tivist adlı bir kitap geçti elime. Tivist dansından söz ediyor sandım ama kitabın içinde bir satır bile danslı bir sahne bulamadım. Böylece boş bir zamanım ziyan oldu.”
“Hiç mi okumuyorsunuz?”
“Gençliğimde, şey yani, daha gençken beyaz dizileri, pembe dizileri okurdum. Televizyon dizileri çıkınca onları okumayı bıraktım. Diziden diziye atlıyorum. Böylece kitap okumuş gibi oluyorum. Bir zamanlar deli gibi aşk romanları kurdum. Çok şükür o hastalığım geçti, iyileştim. Sorduğuna göre senin hastalığın devam ediyor galiba.”
“Hasta ettin sen beni hasta
Senin yüzünden gençler yasta!” diye mırıldandım.
Bir araba geldi, Seda hanımı yanımdan aldı, gazinoya götürdü. Arkasından bakakaldım. Derken kendime gelip yürümeye başladım. Emekli memur İsmet bey beni durdurdu. İçini çekerek hüzünle yüzüme baktı:
“Çocukken derslerine engel olur diye kitap okutmadılar. Gençliğimde yasak kitap okur, başı derde girer dediler kitap okumamı istemediler. İş bulma, çalışma, ev geçindirme, çoluk çocuğa bakma, para kazanma derken gene kitap okuyamadım. Zaten borç içinde yüzüyordum, kitaba ayıracak para bulamıyordum. Emekli olunca vakit bulur okurum diye düşündüm. Bu sefer de gözlerim bozuldu, okuyamaz oldum.
Benden sana tavsiye. Kitap okumayı erteleme. Zamanında oku. Kimseyi dinleme. Oku oku, budur sonu diyenlere aldırma. Kendi sonlarına baksınlar onlar. Okumanın sonu yoktur. Onu mu okuyayım, bunu mu okuyayım diye oyalanma. Eline ne geçerse oku. En kötü kitapta bile yararlı bir şey vardır. Tabii okumasını, ders almasını bilirsen” dedi

21 Mart 2008 Cuma

Nevruz: Hiç kutlayamayacak mıyız Sorunsuz?

NEVRUZ NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Nevruz sözcüğü Farsçadır. Nev yeni demektir. Ruz da gün anlamına gelir. Yani nevruz yeni gün demektir, kışın bitmesi, baharın resmen gelmesidir. Nevruzda güneş Koç burcuna girer. Pers hanedanı takvimine göre yılın ilk günüdür. Nasıl yılbaşında yeni yılın gelmesi kutlanıyorsa nevruzda da baharın gelişi kutlanır. Çünkü baharla birlikte doğa sanki yeniden doğar; ağaçlar ve bitkiler yeşerir, çiçekler çiçek açar, gelin olmuşçasına türlü renklere bürünürler. Kışın buruşan yüzler canlanır, doğamız allanır pullanır, mutluluk sarhoşu olur.
Anadolu’nun kimi yörelerinde halk takvimine göre baharın ve yeni yılın başlangıcı kabul edilen 21-22 Mart tarihlerinde kutlanılan bu geleneksel halk şenliği, “Sultan Nevruz” ve “Mart’ın dokuzu” diye de anılır.
Nevruz, Türk Halk Edebiyatı’nda ve Divan Edebiyatında “Nevruziye” adı verilen şiirlere konu olmuştur. Nevruziyelerde ağaçların çiçeklenmesi, havanın ısınması, Hazreti Âdem’in yaratılışı, Nuh’un gemisinin karaya oturuşu, Hazreti Ali’nin halife oluşu, hatta bugün doğuşu, bu kutlu olaylardan duyulan mutluluk dile getirilir.
Nevruz günü kırlara çıkılıp topluca yemekler yenilir, gülüp oynanılır, çeşitli eğlenceler düzenlenir, yarım kuzu sayılan haşlanmış yumurtalar tokuşturulup neşeyle yenilir.
Nevruz, Anadolu’da olduğu gibi tüm Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde, İran’da, Irak’ta, Mısır’da da yaygın bir bayramdır.
Ne yazık ki bu gelenek sadece bir etnik grubun(Kürtlerin) kendilerine özgü bir bayramıymış gibi sunulmak, kabul ettirilmek istenmektedir. Nevruz sözcüğü Farsçadır yani İranlılara ait olduğu halde Kürtler bu sözcüğü “newroz” biçimine dönüştürerek sahiplenmişlerdir. Caddelerde lastikler yakılıyor, sloganlar atılıyor, çevre kirletiliyor, polislerle çatışılıyor, ortalıkta bir hayhuydur gidiyor, vatandaş aman başıma bir şey gelmesin diye, bırakın kırlara gitmeyi, evinden dışarı çıkmaya bile korkuyor, şu gün kazasız belasız bir sona erse diye dua ediyor. Pencereden korkulu gözlerle bakılıyor, her şeyden ürkülüyor...
Hadi gelin bu bayramı bayram gibi kutlayalım, slogan atmadan, ortalığı velveleye vermeden, gürültüsüz patırtısız bir bayram günü yaşayalım; el ele verelim, sen ben demeden, din ve ırk ayrımı gütmeden doyasıya eğlenelim, halay çekelim, hora tepelim.
Doğa her bahar nasıl yeniden doğuyorsa, bizim içimizde de yeni, güzel duygular, iyi düşünceler doğsun, bu düşünce ve duygular kötülüğü, çirkinliği boğsun, ruhumuz mutluluğa doysun.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com
*******************

9 Ocak 2008 Çarşamba

İzmir Güzellemesi

İZMİRGÜZELLEMESİ

Bir incidir Ege’nin gerdanında
Eşrefpaşa’da efedir, Alsancak’ta bayrak
Şaha kalkar Kadifekale’de kır atı
Göz kırpar denizi Kordonboyu’nda.
***
Birincidir çiçekli kentler arasında
Silinmez gönlümüzdeki güzelliği
Işıklı bir izdir İzmir, sevdasıyla
Estirir tatlı bir meltem yeli başımızda.
Erhan Tığlı